Monday, October 18, 2010

Moda tasarımına bez bebek dikerek başladı

Şebnem Şahin, tekstilci bir ailenin moda tasarımcısı kızı ve futbolcu Murat Şahin’in eşi… Şahin’in moda tasarımcısı olma serüveni aslında eşi Murat Şahin’le evlendikten sonra başlıyor. Evlendikten sonra okullu olan ve ikinci üniversite olarak da Moda Tasarımı okuyan Şebnem Hanım, “Masum ve Vahşi Vampir” konseptli ilk defilesini Çırağan Sarayı’nda düzenlediği bir organizasyonla gerçekleştirmişti. Daha sonrasında ise “Peri Tozu” ismini verdiği konseptini moda severlerin beğenisine sunan Şebnem Hanım, moda otoritelerinden tam not aldı. Aslında tasarımcı, kendini bildi bileli kumaşların içerisinde. Şahin’in profesyonel olarak moda tasarımcısı olması ile birlikte ailenin Bursa BUTİM’de ürettiği kumaşlar, şimdi tasarımcının atölyesinde tasarım kıyafetlere dönüşüyor. Bu hafta ki röportaj konuğum Moda Tasarımcısı Şebnem Şahin ve işte Şebnem Hanım’ın gözünden moda dünyası…
©KadınMAG- Mehmet Yüksel Photography
Sizi biraz tanıyalım… Şebnem Şahin kimdir? Hayat hikayenizi anlatabilir misiniz? 
Bursada doğdum büyüdüm ama aslen Diyarbakır’lıyım. Ailem ben doğduktan bir süre sonra Diyarbakır’a yerleşti. Üniversite eğitimimi orada tamamladım. Dicle Üniversitesi’nde Bilgisayarlı Muhasebe okuyup, stajerlik döneminde hemen evlendim. Evlendikten sonra Moda Tasarımı okudum 4 yıl boyunca. Bir yıl önce de İtalya’ya gidip, bir yıl süre ile İtalyanca ve İngilizce ağırlıklı eğitim yapan bir okulda Moda Tasarımı üzerine eğitim gördüm. Eğitimi bitirdikten sonra son bir yılda profesyonel olarak Moda Tasarımcısı olarak çalışıyorum.
Modaya ilgi nereden geliyor? Nasıl moda tasarımcısı olmaya karar verdiniz? 
Çocukluğumdan beri tekstil sektörünün içindeyim aslında. Tekstilci bir aileden geliyorum. Amcamlar Bursa BUTİM’de, İnegöl ve Burgaz’da tekstil imalatı yapan fabrikaları var. Bu fabrikalarda ipek hem ham olarak imal ediliyor, hem de yurt dışına ve yurt içine satılıyor. Büyük bir ihracat ve ithalat söz konusu. Kıyafetlerimin çoğunda aile şirketlerinin ürettiği kumaşlardan kullanıyorum. Ben zaten kumaşların içinde doğdum diyebilirim. Hangi kumaşın ne olduğunu, özelliklerin ne olduğunu biliyorum.
Sonradan modacı olmadınız. Öyle mi? 
Zaten tekstilin içinde doğdum ben, kendimi hep kumaşların içinde hatırlıyorum. Hiç bir kumaşımızı biz dışarıdan almazdık. Bütün aile evinde bizim üretimimiz olan kumaşları kullanırdı. Elbiseler yapılırdı, kıyafetler dikilirdi. Hatta ev tekstilini bile kendi kumaşlarımızdan yapılırdı. Evimizdeki perdelere kadar kendi bünyemizden çıkan kumaşlarla yapılırdı. Benim profesyonel olarak moda tasarımcısı olmamla birlikte bu kumaşlar, tasarım ürünlere dönüştüler. Aile olarak hem üretip, hem tasarlayıp hem de bu işin toptan ve  perakendeciliğini yapıyoruz.
Nasıl moda tasarımcısı oldunuz?
Tekstilin içinde olmayı çok istediğim için evlendikten sonra 4 yıl Tekstil Moda Tasarımcılığı okudum, dışarıdan eğitim aldım. Dayanamadım İtalya’ya gittim. Bolonya’da bu işin eğitimini aldım. Dört dörtlük olmak istedim.
Bir moda tasarımcısının hangi alanlarda uzmanlaşmış olması gerekir? 
Bir moda tasarımcısı demek sadece çizim yapmak değildir benim için. Hem çizim yapmak, hem ölçü almak, hem kalıbını çıkarmak, hem dikmek, hem kesmek, hem de üstündeki ayrıntısını provasını ve işlemesini yapmak. A’dan Z’ye herşeyi yapabiliyorsan benim için “Moda Tasarımcısı” odur.
- Moda tasarımına bez bebek dikerek başladı -
Elbise tasarımına nasıl başladınız? 
Ben küçükken annem fabrikadan gelen kumaşlarımızı değerlendirmek için evde kumaşları biçip, dikerdi. Bu manzarayı hiç unutamıyorum zaten. Ben de bir şeyler yapabilmek için uğraşır dururdum. Sonra kendime bez bebekler dikmeye başladım. Bez bebek yapardım, içine sünger koyardım. Bir de dayanamaz tel yapardım. Babam müteahhit olduğu için alet çantasında bu tarz malzemeler bulunur genellikle. Telleri büker, üzerine sünger geçirir ve bez bebek yapardım. Üstüne elbiselerini de dikerdim. Amcamın kızları ile biz küçükken yarışma yapardık. Sonra annelerimizi çağırır, en güzel kıyafeti dikenleri seçtirirdik. Herkes kendi çocuğunu seçerdi ama ..
Tasarımcı olmaya isteğinizi tetikleyen ne oldu? Bir elbisenin tasarım hikayesini anlatabilir misiniz? 
Daha önce de belirttiğim gibi her zaman tasarım yönüm kuvvetliydi ama bunu profesyonel hayata taşımamıştım. Bu yeteneğimin üzerine gidip, kendimi geliştirmeyi istiyordum fakat evliliğim ve çocuklarım benim için iş hayatından her zaman önce geldiler. Aile hayatımda her şeyi oturttuktan sonra ve yaşadığım bir tecrübe ile profesyonel olarak iş hayatına girmeye karar verdim. Çocuklarımı yetiştirirken de modayı taki ediyor, kendime göre kritikler yapıyordum. Ne zaman yakın bir arkadaşımın düğününde yabancı ünlü bir markadan aldığım ayakkabı ve yine ünlü bir modacıya yaptırdığım elbisem bana rahatsızlık vererek, o düğünün tadını çıkarmama ve doya doya gelin arkadaşıma eşlik edememe sebep oldu. İşte o zaman hemen bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm ve her zaman düşlediğim şeyi hayata geçirdim. Böylece hem tekstil hem de ayakkabı tasarımlarımı çoğaltarak, rahatlık ve şıklığın bir arada olabileceğini gösterdim. Belirtmek istediğim bir diğer önemli detay ise; bütün tasarımlarımın hayata geçerken de benim elimden geçiyor olması. Özellikle defilelerimde sergilediğim tüm koleksiyonlarım neredeyse sadece benim elimden geçiyor. Zaten defilelerimin fantastik bir konsepti var. Bu konseptler atölyedeki çalışanları çoğu zaman zorluyor. Bu yüzden mecburen devreye girmek zorunda kalıyorum. Okuduğum kitaplar, dinlediğim şarkılar ya da izlediğim filmler beni etkiler. Her şeyden esinlenebiliyorum.
Tasarımını yaptığınız kıyafetlerin aynı zamanda aksesuarlarını da siz hazırlıyorsunuz. Kıyafetlerle birlikte aksesuar kullanımı nasıl olmalı?
Kıyafette aksesuar bir imza. Basic bir kıyafet yapmak zaten çok kolay. Basic bir kıyafetle bir aksesuar yaratmak,o kıyafete bir imza atmak, başlı başına bir olay benim için. Özellikle aksesuarın elimden çıkmasını istiyorum. Çünkü hangi kıyafetin, hangi aksesuarla kullanılabileceğini bizim ekip bilemez. Kıyafet benim içimin bir yansıması olduğu için, tamamlayıcı aksesuarın da benim tarafından belirlenmesi gerekiyor. O yüzden her kıyafet önce benim elimden geçiyor.
Sizin tasarladığınız aksesuarların özelliği nedir?
Benim yaptığım kıyafetlerimin en büyük farkı; hiç bir aksesuara gerek duyulmadan giyilmesi ve içinde rahat edebilmeniz.
Her elbisenin kendine özel aksesuarı var mı? 
Var tabii ki. Hiç bir şeyi olmasa düğmesi farklıdır. Enteresan düğmeler takıyorum, o zaman farklı bir kombinasyon oluyor. Benim hazırladığım kıyafetlerin muhakkak bir özelliği vardır.
Ayakkabı tasarımına nasıl başladınız? 
Çok ünlü bir markadan ayakkabı almıştım. O ayakkabıyla yemeğe ve ardından eğlenceye gittim ama o akşam eğlenceyi bırakıp, eve dönmek zorunda kaldım. Çünkü ayaklarımın kenarı kanamış ve su toplamıştı. Ben dünyanın parasını verip de ayaklarım o ayakkabının içinde rahat etmediği sürece o ayakkabı benim için özel değildir. O ayakkabı iyi ayakkabı da değildir.
Şebnem Şahin tasarımı ayakkabıların özellikleri nelerdir? 
Rahat ve şık ayakkabıdır.
Ortopedik ayakkabının şık versiyonu mu yani?
Bizim tasarımlarımız ortopedik değil ama beş-altı saatte üstünde durup da ayağınızı rahatsız etmeyecek ayakkabılar yapıyoruz.
Ben de ayakkabıların ayağımı vurmasından çok şikayetçiyim. Bunun üstesinden nasıl gelebiliriz? Topuklu ayakkabılarla yürüyebilmek için kişiye özel ayakkabı mı yaptırmamız gerekiyor? 
Her ayağın farklı bir özelliği vardır. Bazıları kemiklidir, bazıları taraklıdır, bazılarının parmakları uzun, bazıları parmakları küçüktür. Her ayağın farklı bir yapısı vardır ve ona göre farklı bir ayakkabı kalıbı çıkarılır. Bu yüzden ayakkabı tasarımında iç kalıp çok önemli. Kalıplarımızı İtalya’dan getirtiyoruz ve her ayağa %80 rahat uyabilecek hand made yani el yapımı ayakkabılar yapıyoruz.
Her kıyafet için başka ayakkabıya ihtiyaç duyuyoruz. Her kıyafete göre ayakkabı yaptırmak biraz pahalıya mal olur sanırım…
Ben evladiyelik ayakkabı yapıyorum. Siyah bir ayakkabının modası asla geçmez. Muhakkak bir lame, bir dore ayakkabı her zaman modadır.
“Her kadının kırmızı bir ayakkabısı olmalı”
Her kadın muhakkak bir kırmızı ayakkabısı vardır. Evladiyelik yaptır, dursun. İstediğin kıyafetin altına rahatlıkla giy.
Kişiye özel ayakkabı yaptırmanın maliyeti nedir? 
Maliyet el işçiliğinde çok yükseliyor. Kişiye özel ayakkabı yaptırmanın maliyeti 1000 TL’den başlıyor.
Ayakkabı tasarımı neden kişiye özel olmalı? 
Kişinin kendisini güvende hissetmesi rahat bir ayakkabı ile mümkündür. Elbiseyi de tamamlayan, hatta bazen gösteren ayakkabıdır. Bu yüzden ayakkabı benim için çok önemlidir. Ayakkabı üreticileri genellikle görüntüye önem veriyor. Evet görüntü önemli ancak rahatlık çok daha önemli. Hele ki konu ayakkabıysa… Bu yüzden ayakların rahat edebilmesi için kişiye özel ayakkabı tasarımı yapılması gerekiyor.
- Bir çift ayakkabı bir haftada yapılıyor -
Bir ayakkabının yapım sürecini anlatabilir misiniz?
Ayakkabı tasarımına başlamadan önce ayakkabı satın almak benim için çok kolaydı. Beğendiğim ayakkabıları satın alıyordum. Ancak ayakkabı işinin içine girince her bir modelin 33 kalem oluğunu öğrendim. Bir ayakkabı yapmak, bir haftamı alıyor. El yapımı olduğu için süre uzuyor haliyle…
- Malzemeler İtalya’dan geliyor -
İtalya’nın ünlü ayakkabı üreticisi olan Manipel markasının Türkiye distrübütörlüğünü aldım. Kişiye özel tasarladığımız ayakkabılarda kullanılan malzemelerin tümü İtalya’dan geliyor. Ökçe, taban, aksesuarın hepsi İtalya’dan geliyor. Türkiye’den hiç bir malzeme kullanmıyoruz. Kişinin ayak ölçüsüne göre bu malzemeler şekillendiriliyor. Ayakkabı tasarımlarımda özellikle yılan derisi, tay derisi ve gerçek deri kullanıyorum. Bu yıl ki koleksiyonumda özellikle tay derisine ağırlık verdim.
Tay derisinin özelliği nedir? Neden tay derisini tercih ediyorsunuz? 
Tay derisinin özelliği hem yumuşak hem kısa tüylü olması. Mesela koyun ve inek postlarında deri uzun tüylü ve lekeli oluyor. Tay derisi hem lekesiz hem de ipeksi bir deri. Hem de kokmuyor. Biz deriyi lazerle işletip, deriye zarif bir dantel deseni veriyoruz.
Ticari faaliyetlerinizden bahsedebilir misiniz biraz? Tasarımlarınız nerelere ihraç ediliyor?
İtalya’ya ihracat yapıyoruz, Bolonya ve Floransa’ya. Hem de ithalat yapıyoruz. Aksesuarlar, ökçeler, deriler ve bazı özel kumaşları İtalya’dan getiriyoruz.
- Tasarımları Beymen ve Vakko’da satılıyor -
Türkiye’de hangi firmalarla çalışıyorsunuz?
Sadece Beymen ve Vakko’ya ürün veriyorum.
“Tasarımlarımı en iyi Seda Sayan taşıyor.”
Hedef kitleniz kimler? Kimleri Şebnem Şahin tasarımı kıyafetler giyiyor? 
Benim hedef kitlem modern ve şık giyinmeyi seven her kadın diyebilirim. Başta Seda Sayan ve Zerrin Özer kıyafetlerimi giyiyor. Özellikle Seda Sayan’ı giydirmeyi çok seviyorum. Vücut yapısı olara Seda Sayan’ı çok beğeniyorum. Kıyafetlerimi en iyi Seda Sayan’ın taşıdığını düşünüyorum. Sada Sayan, hem dişilik hem de kişilik bakımından çok hoş bir bayan. Kadın formu dediğin zaman vücut yapısı balık etli, göğsü, kalçası, benim için yerli yerinde.
“Seksi görünmek için bir yerlerinizi açmanıza gerek yok”
Benim kıyafetlerim biraz seksi kıyafetler. Kıyafetlerimde sadece seksiliği ön plana çıkarmak için dekolte kullanmıyorum. Benim tasarladığım kıyafetlerde kadının dişiliği bir bütün olarak ortaya çıkıyor. Mesela bacağı açarsan, göğsü kapatmak zorundasın. Göğsü kapatırsan, bacağı açmak zorundasın. Kadınlar genellikle seksi olmak için muhakkak bir yerlerinin açık olması gerektiğine inanıyorlar. Seksi görünmek için bir yerlerinizi açmanıza gerek yok. Benim komple kapalı kıyafetlerimde bile kadın kendisini seksi gösterebilir. Bunun için kadın dişiliğini vurgulayacak kıyafetler hazırlıyorum.
Bir defileye nasıl hazırlanıyorsunuz? Süreç nasıl işliyor? 
Önce kafamda bir hikaye yaratıp, işe başlıyorum. Mesela ilk defilem Masum ve Vahşi Vampir’de
koleksiyonun ismiyle başladım. Masum vampirleri romantik yaptım, Alacakaranlık – Twilight’taki gibi. Vahşi vampir de kötü karakter oldu. İyi vampir ve kötü vampirleri birarada kullandım. Her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötülüğü içinde bir iyilik yok mu zaten?
Her hikayede tezatları bir araya getiriyorsunuz…
Benim koleksiyonlarımın özelliği her hikayede tezatları biraraya getiriyor olmam. Sadece Peri Tozu defilemde bunu yapmadım.
©KadınMAG-Mehmet Yüksel Photography
“Her kadın benim için bir peridir”
Hangi kadın bir peri gibi giyinmek istemez ki? “Peri gibi oldu” derler ya… İşte ben de giydirdiğim kadınlara böyle dedirtmek istiyorum….
Sihire inanır mısın?
İnanırım.
Ben sihire inandığım için o sihiri içinden dışarı yansıtman gerekiyor. Önce sen vücudunu tanıyıp, kişiliğini karakterini bilip de ona göre giyinirsen peri gibi olursun.
Her kadın bir peridir aslında…
Bence öyle. Sadece birisin değnekle dokunup, onu göstermesi lazım. Biz moda tasarımcılarının da aslında tam olarak yaptığı şey bu. Çoğu kadın kişilik karakterine göre giyinmediği için kıyafet seçimi konusun da çoğu zaman yanlış seçimler yapabiliyor. Vücut yapısına göre uygun kıyafeti giymek gerekiyor. Bazen görüyorum fazla kilolu bayanlar, yanlış seçimler yaparak daha fazla kilolu görünüyorlar. Aslında şişman kadınlar da güzeldir ama doğru kıyafet seçimi ile güzelliklerini daha iyi ifade edebilirler. Çok kilolu kadın giydirdim ve hepsi de kıyafetlerimi son derece güzel taşıyorlar.
Bir defileye nasıl hazırlanıyorsunuz? 
Önce hikaye yaratılıyor, sonra da konsept. Bu konsepte bir isim koyuluyor ve tasarımlar ona göre ortaya çıkıyor. Mesela Peri Tozu konsepti. Bir peri nasıl giyinir? Buna göre kıyafetler tasarlanıyor. Bir vampir nasıl olabilir? Dişi bir vampirse daha çok vahşi ve seksi bir görünüm sergiler.
Podyumda kıyafetlerinizi sergileyecek mankenleri nasıl seçiyorsunuz?
Manken seçimini kendim yapıyorum. Manken seçimini yaparken modellerin tasarımlarımı taşıyabilecek vücut ve yüz yapısına sahip olmalarına dikkat ediyorum.
“Baş mankenlerim Şenay Akay ve Tuğçe Dural”
En favori mankenleriniz?
Şenay Akay ve Tuğçe Dural. Şenay Akay tasarladığım kıyafetleri çok iyi taşıyor. Şenay Akay bence podyumun bir numaralı mankeni.
Defilelerinizde saç tasarımlarını kim yapıyor? 
Koleksiyonu hazırlarken mankenin sadece kıyafetini giyip, podyuma çıkmasını istemiyorum. Müziğiyle, saçıyla, makyajıyla, kaş yapısıyla, aksesuarları ve herşeyiyle konseptini önceden hazırlıyorum. Sonra kendi kuaförümle, MOS Kuaförle görüşüyorum. Hem MOS Kuaför hem de Mehmet Yıldırım benim bu konuda vazgeçilmezim diyebilirim. MOS Kuaför ekibiyle oturup, bir toplantı yapıyoruz. Dişler takılacak , beyaz lensler takılacak kızların gözlerine, saçları şu şekilde yapılacak, kanlar akacak diyorum mesela Masum ve Vahşi Vampir defilesinde. Peri Tozu defilesinde ise Yüzüklerin Efendisi’deki Elf’lerden hareketle yola çıkıyoruz. Perilerin kulakları uzun ve ince olur her peride olduğu gibi. Perilerde taçlar olur. Perilerde masum ve hafif pembe bir makyaj olur. Ve de Saçlar ıslak ve örgülü olur. Bütün bu detayları biz baştan konuşup, kıyafetlerle kombinasyon yapıyoruz.
-Vampirlere özel diş tasarımı yapıldı-
Defilelerde kullanılan aksesuarları nereden temin ediyorsunuz? 
Mesela Masum ve Vahşi Vampir defilesinde vampirlere plastik diş takmak istemedim, gerçek diş olsun istedim. Her mankeni tek tek dişçiye götürüp, dişlerine uygun vampir dişi yaptırdım.
- Hollanda’dan kulak getirtti -
Perilerin kulaklarını nerden buldunuz? 
Türkiye’den temin edemedik, Hollanda’da bulduk. Hollanda’da kostümcü birini bulduk. Bulduğumuz kulağa en yakın formdu ve 20 tane kulak yaptırdık.
Saç bulamadık, burada aksesuarcıda saç yaptırdık. Saçları ben çizdim, ben yaptırdım.
“Her kadın kendi kişilik karakterine göre giyinmeli”
Türk kadınlarının giyim kültürünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Türk kadınların giyinme kültürünü beğenmiyorum. Neden? Çünü Bağdat Caddesi’ne gidiyorsunuz, herkes aynı fabrikadan çıkmış gibi giyiniyor. Nişantaşı’na gidiyorsun, herkes aynı. Aynı tonlar, aynı renkler, aynı saçlar… Ben buna karşıyım. Senin bir kişilik karakterin varsa; o kişilik karakterine göre giyinmelisin. Her kadın kendi kişilik karakterine göre giyinmeli.
Tek tip giyinmeye karşısınız anladığım kadarı ile…
Modaya uyacağım diye insanlar kendilerine yakışmayacak şeyleri giyiyorlar. Örneğin; 90 kilo bir kadın modaya uyacağım diye beyaz dar pantolon ve üstüne pudra rengi bir  t-shirt giyebiliyor. Sence böyle bir şey olabilir mi? Tamam pudra giyebilirsin ama bu şekilde olmaz. Herkese yakışan renkler başka. Mesela sen geliyorsun bana kahverengi senin rengin değil, senin kişiliğini yansıtmaz. Seni soldurur, kapatır. Ama siyah senin rengin ve gerçekten çok güzel taşıyorsun. Gri rengi çok güzel taşıyorsun, beyazı çok iyi taşıyorsun. Vücut yapına göre renkleri kullanmanı tavsiye ediyorum. Bu konuda yönlendiriyorum seni mesela. Herkes vücut ölçülerine göre giyinmeli. Modaya uymak değil, kendisine yakışanı bilmek lazım. Özellikle kiloluların giyinme şekli çok yanlış. Halbuki kilolu kadınlar da çok güzel giyinebilir ve kendiyle barışık olabilirler.
Bu yılın renk modası nedir? Ben hangi renk kıyafetleri tercih etmeliyim? 
Özellikle mor giyinmen lazım, mor renk sana çok yakışır.
Başka? 
Bebek mavisi. Pudra mavisi derler. Pudra rengi de senin rengin. Ama asıl renklerin siyah ve gri diyebilirim. Kahve tonları kullanmamanı öneririm. Belki çok acı bir kahve olabilir ama kahvenin açık tonlarından, mesela sütlü kahveden uzak durmalısın. Sarı ve kırmızı da senin rengin değil. Bana gelsen asla sana bu renkleri giydirmem.
Ben de saydığınız renkleri kullanmıyorum zaten. 
Demek ki kişiliğini tanıyorsun. Kişilik karakterini analiz etmişsin, kendini biliyorsun. Sana neyin yakışıp, neyin yakışmayacağını kendin çözmüşsün.
2010 Sonbahar-Kış renk modasını yorumlayabilir misiniz? 
Başta Siyah ve beyaz zaten biz moda tasarımcılarının vazgeçemediği renkler. İki sezon boyunca pudra rengi de tasarımcıların favorisi. Sonra mor ve mavi gündemde. Bu renkleri kadınlar rahatlıkla kullanabilirler.
Şık görünmek isteyen kadınlar bu kış ne giysinler? Must-have listemizde neler olmalı? 
Kesinlikle popo hizasında tuniklerin olması gerekiyor. Bu kış bacaklar ön planda olacak. Diz altında çoraplar çok moda. Spor bir çizmeyle ya da plastik yağmur botları ile kıyafetlerinizi tamamlayabilirsiniz.
Gece kıyafetlerinde sırt dekoltesi bu sezon çok gözde. Bu sezon tasarımlarda göğüs dekoltesi pek kullanılmıyor.
2011 İlkbahar-Yaz modasında neler var? Bu yaz hangi renkleri giyeceğiz? 
Önümüzdeki sezona pembe ve pudra tonları hakim. Gri tonları, beyaz, ekrular, siyah…
2011 İlkbahar- Yaz sezonunda Barbie modasına mı uyacağız? 
Herkeste pembe ya da pudra rengi olması lazım. Ya bir t-shirt, etek, toka, küpe…
O halde saçlar da Barbie’ye benzeyecek? Barbie modası deyince insanın aklına sarı saçlar geliyor… 
Sarı saç bir kadına yakışıyorsa saçını sarıya boyatabilir uymazsa koyu tonlar daha idealdir. Benim ideal saç rengim mesela koyu renkler. Kumral olduğum için genellikle koyu tonları tercih ediyorum. Bana da sarı yakışmaz, neden modaya uyup da saçımı sarı yapayım. Hem kumral Barbiel’er de var. Herkes mizacına uygun renkleri kullanmalı. Saç ve makyajla doğal güzelliğin vurgulanmasından yanayım.
- Ünlülere stil önerileri –
Kim nasıl giyinmeli?
Beren Saat: Beren Saat vücuduna göre giyinmeyi biliyor. Sadece ayakkabı seçimi yanlış. Topuklu ayakkabı giyemiyor. Beren Saat’in Aşk-ı Memnu dizisinde profesyonel modacılarla, özellikle Özgür Masur’la çalışmış olmasının giyim zevkini olumlu yönde etkilediğini düşünüyorum. Bence Özgür Masur, Beren Saat’i çok iyi ifade etmiş.
Sinem Kobal: Yaşına göre biraz daha olgun ve frapan giyiniyor. Sade ve şık kıyafetlerle güzelliğini ortaya çıkarabilir. Yaşına uygun, daha sade kıyafetler giydiğinde kendini daha iyi ifade edeceğini düşünüyorum. Bazen kabarık elbiseler giyiniyor. Dolayısı ile vücudunu kapatıyor. Vücudunu saran  kıyafeter bence ona daha çok yakışır. Giydiği kıyafetlerden dolayı vücut hatları belli olmuyor. Göğüs bölgesini vurgulayacak seçimler yapabilir.
Tuğba Büyüküstün: Tuğba Büyüküstün’ün yüzü zaten çok güzel. Yüz güzelliğini ortaya koyması için sade ve şık kıyafetler giymesi onun için yeterli. Kendini göstermesi için göğüs dekoltesi kullanmasına gerek yok. Bacaklarını ortaya çıkarması lazım.
Özlem Önal: Kendine göre giyinmesini biliyor ama çok makyaj yapıyor. Aslında çok güzel bir yüzü var ama aşırı makyajla yüz güzelliğini kapatıyor. Çok sade bir makyajla yüz güzelliğini ortaya çıkarabilir.
Eda Taşpınar: Eda Taşpına kendi koleksiyonundaki kıyafetleri giymeye çalışıyor ama giydikleri ile ikoncan olamaz. İkon, bir şeyi ilk defa ve sıradışı bir şekilde yapan kişiye denir. İkoncan da cesaret isteyen kıyafetleri giyen insanlara denir. Cesaret derken insanının kendini palyaçoya benzetmemesi gerekir. O zaman palyaçoların hepsi cesaretli, ikoncan… Türkiye’de “İkoncan” kavramı, aşağılayıcı bir nitelendirme olarak kullanılıyor. Eda Taşpınar, uzun boylu ve uzun bacaklı bir kadın. Vücut yapısı da biraz erkeksi diyebilirim. Geniş omuzlu olduğu için kendisine vatka yakışmaz. Bazen ceket giydiğinde yüz ifadesi tamamen kayboluyor. Göğüsleri küçük olduğu için göğüs dekoltesi kullanmaması gerekiyor. Göğüs dekoltesi yerine dikkati bacaklara çekebilir. Son derece düzgün ve uzun bir bacak yapısına sahip. Sıt dekoltesinin de ona çok yakışacağını düşünüyorum. Sporcu ve erkeksi bir vücuda sahip olan bir bayan olduğu için Eda Taşpınar’a tavsiyem spor ve şık giyimi tercih etmesi.
Pınar Altuğ: Pınar Altuğ’a uzun abiye hiç yakışmıyor. Göğüs ve bacak dekoltesini ben kendisine çok yakıştırıyorum. Abartılı kıyafetler giydiğinde yaşından daha büyük gösteriyor. Yaşına göre giyinmesi gerekiyor.
En kötü giyinen ünlüler
Demet Akalın, Ebru Gündeş, Petek Dinçöz ve Hande Yener kişilik karakterlerine göre giyinemiyorlar. Gülşen ve Bengü giydiklerini kendilerine yakıştırmayı biliyorlar.
“%70’lere varan indirim giyinme kültürünü olumsuz yönde etkiliyor”
%70’lere varan indirimler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’deki satış ve uygulanan indirim politikaları oldukça yanlış. Avrupa’da her yıl indirim tarihleri önceden belirlenir ve duyurulur. Biz de ona göre gidip, alışverişimizi yaparız. Bir gün belirlenir, o günde bütün mağazalarda aynı oranda indirim uygulanır. Türkiye’de ise tam tersi bir durum söz konusu. Bir marka %70 indirim yapıyor, ardından diğer markalar %50, %40, %20 oranlarında indirim furyasından geri kalmamak için orantısız bir şekilde indirime giriyorlar. Bu konuda Vakko’nun sahibi Cem Hakko’yu takdir ediyorum. Bu konuda kendisi sektöre bir çok uyarıda bulundu fakat kimse dinlemedi.
%70’lere varan indirimler gerçeği yansıtıyor mu? 
Bu indirimler gerçeği yansıtmıyor. Ürünlere suni fiyatlar konuluyor. Mesela Türkiye’den çok ünlü bir markanın mağazasından 2000 TL’lik bir çizme satın alıyorum. Üstünden bir ay bile geçmeden bir bakıyorsun ki satın aldığım çizme %50 indirime girmiş. Üzülüyorsun. Kasada da %20 indirim yapılıyor. Sonuçta %70 indirim uygulanmış oluyor. Neden aldım, keşke indirimi bekleseydim diyor insan kendi kendine. Yurt dışında yılda 2 kez indirim yapılır. Kış sezon sonu indirimi ve yaz sezon sonu indirimi.
“İndirimlere karar verecek yetkili bir kuruluş olması gerekiyor. “
Bu konuda Hazır Giyimcilerin indirim günlerini belirleyecek bir dernek, organizasyon ya da bir federasyon olması gerekiyor. Bu federasyonun yılın hangi mevsiminde ve hangi günlerde indirim yapılacağına dair kurallar koyması gerekiyor. Örneğin; Ekim ayında bütün markalar %50 indirime girecek.
Vogue Fashion’s Night Out yapılmıştı mesela. Günü, tarihi belliydi ve indirim oranları daha önceden ilan edilmişti. Bu tarz organizasyonları günlere yayarak, alışveriş festivali şeklinde organizasyonlar yapmak gerekir bence. Ve kesinlikle bu festivaldeki indirimler gerçeği yansıtmalı, suni indirim yapılmamalı…
Belirli gün ve haftaları belirler gibi yılın alışveriş günlerini belirlek lazım o zaman.
Sizce İstanbul’un Londra, Paris, Milano ve New York şehirleri gibi moda başkenti olabilmesi için neler yapmak gerekir? 
İstanbul artık şehir değil, bir ülke. Bana göre bütün Dünya’da da en çok tercih edilen ve sevilen yer İstanbul. İstanbul’u insanlar fantastik bir şehir olarak görüyorlar. Benim için öyle. Boğazı, denizi, insanlar… Ama bunun modaya yansıması için insanların birazcık çaba sarfetmesi gerekiyor.
“Her ünlünün bir stil danışmanı olmalı”
Mesela? 
Burada tanınmış, ünlü insanlara çok iş düşüyor. Bu insanlar gözünde ve insanlara örnek oldukları için her ünlünün bir stil danışmanı olması gerekiyor. Vücut yapısına, kişiliğine, karakterine uygun renkler ve ölçülerde kıyafetleri giymesi gerekiyor. Halk bu insanları örnek aldığı için; ünlüler giyim stilleri ile halk için ideal bir örnek olmalılar.
İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için öncelikle ünlü isimlerin giyim stillerini oluşturmaları gerekiyor… Her mağazanın da ayrıca bir stil  stil danışmanı olmalı giyim moda kültürü oluşabilsin…
Sizce stil danışmanı nasıl olunur? 
Bir mağazaya gidiyorsunuz ve kendiniz için bir şeyler bakıyorsunuz ama satış elemanı size yakışmayan bir kıyafeti satmak için elinden geleni yapıyor. Ancak mağazada bir stil danışmanı olursa;  bu sana gitmedi, sana yakışmadı, vücut hatlarını ortaya çıkarmadı,vücudunu kapattı, seni örttü diyecek ve sana bu yakıştı, bunu alman gerekiyor gibi doğru yönlendirmelerde bulunacaktır. Bu sayede insanlar içine sine sine o kıyafeti alabilir, kendine yakışanı giyebilir.
Şebnem Şahin tasarımı kıyafet giymenin maliyeti ne kadar?
Tasarım kıyafet giymenin maliyeti bilinçsiz giyinmekten aslından daha ucuza geliyor. Nitekim tasarım kıyafet denince fiyat yüksek algılanıyor. Kıyafetin fiyatını belirleyen kumaş, aksesuar ve kullanılan deri. Kullanılan malzemelere göre fiyat değişiyor. Kişiye özel, Houte Couture dediğimiz tasarımların fiyatı 1500 TL ile 15.000 TL arasında. Genellikle gelinler ve gece elbiseleri bu fiyat aralığında oluyor.
Genel olarak tasarım kıyafetlerin maliyeti ise 200 TL ile 15.000 TL arasında değişiyor.
Ucuz diye bir sürü şey satın alıyor insanlar. Bir de bakıyorsunuz ki giymediğiniz bir sürü şey var. Keşke eskilerde olduğu gibi herkesin kendisine özel bir terzisi olsaydı.
Kötü giyinmenin, moda kültürünün oturmamasının nedeni aslında bilinçsizce yapılan indirimler…
Hatırlar mısın bu konuda Yasemin Yalçın’ın bir skeci vardı: Ucuz diye gidip, tekerlek satın almıştı. Sonra o tekerleği eve getirip, üstüne cam koyarak sehpa yapmıştı kendisine. Skeçte olduğu gibi indirimlerde insanlar çılgınca alışveriş yapıyor ancak aldıkları ürünleri giyemiyorlar. Satın aldıkları giysileri de kendilerine yakıştıramıyorlar.
Röportaj: Nurhan Demirel

0 yorum: