Friday, June 29, 2012

Zeynep Demirel'den rengarenk bikini koleksiyonu


Volkan Demirel ve eşi Zeynep Demirel önceki gün Bodrum'da objektiflere takıldı. Benim gözlerim de Zeynep Demirel'in rengarenk fırfırlı bikinilerine...

 Kendi tasarlıyor, kendi tanıtıyor
Zeynep Demirel kendi tasarladığı bikinileri kendi tanıtıyor. Bundan kısa bir süre önce kiwique markasını kuran Zeynep Demirel, marka için bikiniler, plaj elbiseleri ve aksesuarlar tasarlıyor. Üstelik tasarlamakla da kalmıyor,  tasarladığı ürünleri kendisi tanıtıyor. Ayrıca markanın katalog fotoğraflarını da gene kendisi çekiyor. Modeli ise benim de yakın arkadaşım Ezgi Erdovan. Ezgi'nin vücudunu hep çok beğenmişimdir... Buradan ayrıca belirteyim :) Kendisi zaten 2010 Best Model'de Best Catwalk seçildi...
Koleksiyonun tamamını görmek ve satın almak için şuraya iki tık tık...

























Thursday, June 28, 2012

İstanbul moda başkenti olur mu?

İstanbul’da bu yıl bir şeyler oluyor. Yedi tepeli şehirde her gün yeni bir festival, yeni bir organizasyon, yeni bir etkinlik düzenleniyor. Yaşadığımız kent yepyeni bir kimlik kazanıyor. Bu hareketlenmenin başlıca nedenlerinden birisi ise İstanbul’un “2010 Avrupa Kültür Başkenti” seçilmesi. Şüphesiz kültürel zenginliklerimizin tanıtılması ve şehir insanlarının daha çok sanatla haşır neşir olması sevindirici bir gelişme. Ancak bu durum sadece bir yılla sınırlı kalmamalı. Burası İstanbul, medeniyetlerin buluştuğu ve Dünya tarihine yön veren bir şehir. Bu yüzden İstanbul’un şehir olarak kimliğinin projelendirilerek geleceğe taşınması gerekiyor. Şehrimizin Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinden sonra ise yeni hedefimiz: İstanbul’un Dünya’nın 5. Moda Başkenti olması.  İstanbul artık Milano, New York, Londra  ve Paris gibi Dünya moda başkentlerinin içinde kendisine yer edinmek  istiyor. Üstelik sadece istemekle de yetinmiyor. Bunun için defileler, alışveriş festivalleri ve moda günleri düzenleniyor. Gerçekleştirilen bir çok organizasyonda devlet desteği alınıyor. Moda haftalarına bakanlar tarafından start veriliyor. Peki moda başkenti olabilmek için bütün bu saydıklarım yeter mi? Elbette yetmez. Konuyu uzmanına sordum. Bu hafta ki röportaj konuğum Türkiye’de modaya yön veren isimlerin başında gelen Yasin Soy…

Sizce İstanbul moda başkenti olabilir mi? Yoksa bu bir hayalden ibaret mi?Tanımayanlar için Yasin Soy’dan biraz bahsedeyim. Yasin Soy, Türkiye’de düzenlenen en önemli defilerin organizatörü, koreografı, kısacası her şeyi… En beğenilen defileleri o hayata geçiriyor. Kendisi 1975 Ankara doğumlu ve işletme mezunu. Koreograf olarak kariyeri  ise 1997 yılında özel bir defileyle başlıyor. Yasin Soy denince akla ilk olarak dekor ve sahne geliyor. Onun organize ettiği ve koreografisini gerçekleştirdiği defileler, adete görsel bir show özelliğini taşıyor. Bir çok güzellik yarışması ve moda etkinliğine imzasını atmış bir isim. Dolayısı ile ülkemizin önde gelen modacıları ve markaları onunla çalışmayı tercih ediyor. Yasin Soy, faaliyetlerini kendi adını taşıyan Yasin Soy Moda Organizasyon şirketi bünyesinde sürdürüyor. O, moda dünyasında hayalleri gerçekleştiren adam olarak biliniyor…

İstanbul dünyanın en önemli imparatorluklarına başkent olmuş bir şehir,bu stratajik olarak konumunu gösteriyor.Yani coğrafi olarak Modanın başkenti olmaması için hiç bi sebep yok.Hayal asla değil,gelecek bizi bekliyor.
İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için neler yapmak gerekir?
Modanın başkenti olacak bir ülkenin dünya çapında tanınmış başarılı olmuş tasarımcıları ve moda evlerinin olması lazım. Türkiye’nin ne zaman dünya çapında marka ve tasarımcıları olursa o zaman moda başkenti’de olması çok daha kolay olacaktır.Yani her şey tasarımdan,marka olmaktan yeniliklerden geçiyor.

İstanbul’un moda merkezi olması konusunda Türk markaları yeterince istekli mi? 
Sadece Türk markaları değil, Devletimizde bu konuda çok başarılı çalışmalar yapmakta.

Artık sektör haline gelen diziler Moda sektörünü nasıl etkiledi? 
Popüler olan her şeyde moda vardır.diziler sayesinde insanlar modayı daha da yakında takip ediyor sanırım.

“İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için öncelikle tasarımcılarımızın dünya markası olması gerekiyor.”
Türkiye’de moda kültürü oluştu mu? 
Kendimize özgü tasarımların yaratılması ile moda kültürünün pekişeceğini düşünüyorum. Kendimize özel tasarımları Cemil İpekçi gibi  tasarımcılar gerçekleştiriyor. Fakat biz cumhuriyet kurulduktan sonra Avrupa ile aynı giyim tarzını belirlemiş durumdayız.Bizim tasarımlarımız Avrupa da da giyiliyor, Amerika da da yani kendimize özgü çalışmalar kişiye özel çalışmalarda ön planda olabilir ancak.
Türkiye, fason üretim yapan bir ülke. Fason üretim yapmak da tekstilde güçlü olan ülkelerin olmazsa olmazlarıdır. Ama bugün İtalya’da neredeyse üretim yapılmıyor, sadece tasarım satılıyor. Bu da moda merkezi olmanın kuralı zaten. Biz, hem daha fazla tasarım yapıp, hem de üretmeliyiz. Çin malı ve uzak doğu ülkeleri ile kıyaslandığında Türk malı çok kaliteli ve daha kıymetli buda üretim bilinci ile kalifiye elemanlarla ilgisi olduğunu düşünüyorum.

Dünyaca tanınan markalarımız ve tasarımlarımız yoksa nasıl moda başkenti olabiliriz?
Dünyaca tanınan markalarımız ve tasarımcılarımızın olması moda başkenti olmamızı hızlandıracak ve kolaylaştıracak bir düşünce. Bu süreçte büyük ticaret hacmimizle yaptığımız uluslararası fuarlarla çok yol aldık zaten. Yani büyük ticari başarılar gerçekleştirdik. Önemli olan  doğru alıcı ile satıcıları bir araya getirmek…

Türk modacıları ülkemizin kültür miraslarından yeterince besleniyorlar mı? Moda ve sanat ilişkisinin başarılı bir şekilde yorumlandığını düşünüyor musunuz?
Sadece Türk modacılar değil, dünyadaki bir çok önemli tasarımcı Anadolu medeniyetlerinden esinlenerek, bir çok tasarım yapmışlardır. Bu topraklarda daha keşfedilecek çok şey olduğunu düşünüyorum….

“Sanatın her dalından besleniyorum.”
Bir defileye nasıl hazırlanıyorsunuz? Bu süreci anlatabilir misiniz? 
İşe konsept hazırlamakla başlıyorum. Konsept geliştirme konusunda çok yol aldığıma inanıyorum. Neredeyse yaptığım her defilede konsept ismi var. Bu konsepti izleyici kitlesi, tasarımlar ve mevsimsel sezonlara göre belirliyoruz. Bu da yaptığımız defileye sanat ve anlam katıyor. Daha sonra dekor, müzik, manken seçimi tamamlandıktan sonra stüdyoda koreografiler şekillenmeye başlıyor. Bu noktada müzik bizi yönetiyor.

Sizce bir defile nasıl olmalı? 

Koleksiyonla ve hatta şehirle bütünleşecek çalışmalar ticari başarı amacıyla da yapılabiliyor. Yani her şey tasarımları doğru bir şekilde ifade etmek.

Sahne sanatları ve görsel sanatlardan ne şekilde faydalanıyorsunuz? 
Günümüzde çok büyük bir yarış var özellikle teknolojinin durmadan gelişmesine ayak uydurmak lazım.bizden tüm imkanlardan yararlanıyoruz.

“Her şey tasarımcının hayalinin sahneye yansıtılması için”
Benim için bir defilenin amacı öncelikle tasarımcının hayalinin sahneye yansıtılması amacını taşıyor. İşte her şey bu amaç için. Biz koreograflar bunun için varız. Önce sahnede tasarımcının hazırlamış olduğu konsepti anlatıyoruz. Daha sonra finalde tasarımcı podyuma çıkıyor. Her defilede amacımız; konsepti, izleyiciyi etkileyecek maksimum görsellikle sahneye yansıtmak. Tabii ki müzik bu noktada en önemli argümanımız. Her şey 30 dk için!

Moda ve müzik ilişkisini değerlendirebilir misiniz? 
Müzik o kadar önemli ki… Bazen tasarımcı bile müzikten etkilenip, tasarım yapabiliyor. Bizim her şeyimiz, hayalimiz ve görselimiz müziklerin yönetiminde… Doğru müzik her şeyin başlangıcı…

Hazırlamış olduğunuz konsept defilelerden örnekler verebilir misiniz?





1- Başkent Moda Günleri- Anadolu Ekspresi Konsepti: Gerçekten ANADOLU EKSPRESİ benim hiç unutmayacağım bir defile. Anadolu Ekspresi, benim çocukluğumdan kalma bir duygu yoğunluğu idi. Yani çocukken bu ekspresle doğuya gider, yolda gördüklerimi not alırdım. Defilenin dekoru da bir çocuğun tren camından uzanarak, henüz çıktığı tünele baktığında gördüğü şeylerden oluşmuştu…


2- Cemil İpekçi defilesi- “Bir Doğu Masalı Dört Mevsim” Konsepti: Cemil ipekçi’nin bu unutulmaz konsepti Kasımiye Medresesi’nin eşsiz atmosferinde, teknolojinin son noktasında yapıldı. Kullanılan sistemle, medrese duvarlarında 4 mevsimi yaşadık ve yaşattık. Mardin gibi adeta bir açık hava müzesi olma özelliği taşıyan bir şehirde, böyle bir çalışma yapmak çok anlamlı ve muhteşemdi. Orada olmanızı çok isterdim. Kelimelerle anlatmak biraz zor oluyor…

3- Emel Acar defilesi – “Ay Çarpması” Konsepti: Emel acar defileleri her zaman farklı ve yeniliklerde dolu oldu… Ay çarpması şunu ifade ediyordu: Ay geceyi, Çarpması ise kıyafetleri vurguluyordu. Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen defile muhteşemdi…

Bir defilede konsept dışında kıyafetleri taşıyacak mankenler de çok önemli. Siz koreografi dışında moda organizasyonları da yapıyorsunuz. Düzenlediğiniz organizasyonlarda yer alacak mankenleri hangi kriterlere göre belirliyorsunuz? 
Disiplin, yürüyüş, ifade, estetik ve ritm…

Türk mankenleri neden Victoria’s Secret defilelerinde göremiyoruz?
Bizim mankenlerimiz istemiyorlardır da ondan sanırım….

Victoria’s Secret defilelerine çıkabilmek için modellerde bazı standart özellikler aranıyor. Türkiye’de bu konu standartları olan marka ya da tasarımcılar var mı? Bir defileye çıkacak modeller neye göre belirleniyor?
Her tasarımcının,markanın kendine göre kriterleri vardır.Bu da hedef kitlelerine ulaşmak amaçlı yapılır.Siz orta yaşa hitap ediyorsanız, seçeceğiniz mankenler bellidir. Bana göre manken standartları uygun olduktan sonra en önemlisi disiplindir. Disiplinsizliği kimse kabul etmez.

Türk mankenler bildiğim kadarıyla iç çamaşırı defilelerine çıkmak istemiyorlar. Bu durumu profesyonelce buluyor musunuz?
Bir mankenin kıyafet seçme şansı yoktur. Fakat iç çamaşırını ayırmak lazım. Zaten iç çamaşırı mankenleri ayrı olur. Firmalar buna göre seçim yaparlar….
Röportaj: Nurhan Demirel

Moda tasarımcısı nasıl olunur?

Sevgili okur, bu hafta size Dünyaca ünlü moda okulu ESMOD’dan bahsetmek istiyorum. ESMOD, Dünya’da moda sektörüne yön veren çok köklü ve saygın bir okul. 170 yıllık bir geçmişi var ve Dünya genelinde 14 ülkede, 20 şubesi ile moda sektörüne profesyoneller yetiştiriyor. ESMOD (Ecole Superieure des Arts et des Techniques de la Mode) 1841 yılında, III. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugénie’nin özel terzisi Alexis Guerre-Lavigne tarafından Paris ‘te kurulmuş. Dünya’nın en eski moda tasarım okulu olarak biliniyor. ESMOD’un kurucusu Alexis Guerre-Lavigne aynı zamanda mezura ve prova mankenin de mucidi. O zamanlarda terzi yetiştirmede atölyedeki çıraklık eğitimi dışında farklı bir sistem uygulanmıyormuş. Zanaatkarlar göz kararı ölçü alıp, giysileri kendi el becerilerine göre dikiyorlarmış. ESMOD’un eğitim metodları sayesinde , sadece sezgilerine dayanarak üretim yapmakta olan zanaatkarlar, çizim tekniklerini ve sayısal verileri kullanarak kreasyonlarına daha net şekiller vermeye başlamışlar. İşte o gün bu gündür ESMOD moda okulları Dünya’nın en iyi tasarımcılarını yetiştiriyor. ESMOD’un İstanbul’da şube açması da İstanbul’un moda başkenti olabilirliğinin konuşulduğu şu günlerde oldukça isabetli bir girişim oldu diyebilirim.  Bu hafta ki röportaj konuğum ESMOD İstanbul’un kurucusu Nadine Massoud Bernheim ile Türkiye’de ve Dünya’da moda endüstrisini ve İstanbul’un moda başkenti olup olamayacağını Fransızca, İngilizce ve Türkçe olarak 3 dilde yaptığımız röportajda konuştuk…

Nadine Massaud Bernheim

Nadine Massoud Bernheim kimdir? ESMOD İstanbul’un kuruluş hikayesini anlatır mısınız?
1987 yılında Paris Sorbonne Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldum. 24 sene boyunca ekonomi ve finans eğitimi aldığım için bankacılık sektöründe çalıştım. 1998 yılında annem ESMOD Lübnan’da Beyrut şubesini kurdu. Bu okulla ve eğitim programları ile yakından ilgilendim. Öğrencilerin gelişimi yakından takip etme fırsatım oldu. Bu süreçte bankacılık sektörü bana oldukça sıkıcı gelmeye başladı ve Ocak 2009′da Paris ESMOD’un başkanı ile tanıştım. Bu görüşmeden sonra moda sektörünün içinde yer almaya karar verdim. ESMOD International’la görüşmeler yaptıktan sonra Mısır ve Türkiye pazarı ile ilgili ön araştırma yaptım ve ESMOD’u İstanbul’da kurmaya karar verdim.

Neden İstanbul?
Türkiye Dünya moda sektörü için oldukça önemli bir konuma sahip. Türkiye’de hammadde var, fason üretim var ancak Dünya standartlarında tasarımlar üretilmiyor. İstanbul’da büyük potansiyel görüyorum. Bu yüzden İstanbul’u tercih ettim.
Un var, şeker var, yumurta, vanilya var ama kek yapamıyoruz öyleyse…
Evet. Türkiye’de kumaş ve deri gibi en önemli materyaller var ama bu materyaller tasarıma dönüşmeyince sıkıntı oluyor.
-Sadece eğitim değil, iş garantisi de veriyorlar-
Türkiye’de neler yapmayı hedefliyorsunuz?
İstanbul’da Dünya’nın en iyi okulu ESMOD’u hayata geçirmek için bulunuyorum. Bu okulda Dünya’nın en iyi tasarımcılarının yetişmesini arzu ediyorum. ESMOD olarak biz, sadece eğitim vermiyoruz. İş garantisi de veriyoruz. Dünya’daki bir çok ünlü markanın baş tasarımcısı ve yönetim kadrosu ESMOD mezunlarından oluşuyor.

ESMOD okullarında eğitim almış Türk tasarımcılar da var mı?
Elbette. Ece EGE (Dice Kayek), Asli Tunca, Deniz Yıldırım (Deno Butik Izmir), Eda Arar (Dice Kayek – Paris ), Rojin Aslı Polat, Selen Ensari, Yeşim Chambrey (Paris’te butiği var), Neslihan Yargıcı, Huban Aysem Gülçur (Posta Gazetesi), Zeynep Sönmez (VAKKO’da çalıştıktan sonra IDA design ödülü kazandı) ve Enrico Mehmet Gülle bizden eğitim almış tasarımcılardan bazıları…

Uluslararası tasarımcılardan kimler var?
Uluslararasi tasarimcilar arasinda Catherine Malandrino, Fifi Chachnil İç Giyim, Dany Atrache gelinlik, Franck Sorbier, GunhildNygaard, Vincent Mac Doom, Sébastien Meunier, Jianghong Li, Cinq Février, Nicolas Fafiotte, Lyon Haute Couture, Eric Bergere,Olivier Schetrit, José Gayegos – first famed Brazilian Fashion Designer, Christophe Decarnin- Balmain Paris’i sayabiliriz.

Bugün ESMOD mezunlarının çalıştığı büyük gruplardan örnekler verebilir misiniz?
Balmain, Christian Dior Couture, Givenchy, HM, Hermes, Kenzo, Louis Vuitton, Nike, Vanesaa Bruno, Ralph Lauren, Jacadi ve Rick Owens’ı sayabilirim.
Mezunlarınızın tümü ESMOD’daki eğitimleri sona erdikten sonra çalışma hayatlarına moda tasarımcısı olarak mı devam ediyorlar?
Mezunlar sektörün farklı iş dallarında kendilerine iş imkanı bulabiliyorlar.
Mezunlarımızın;
%69’u tasarımcı olarak ve tasarım ekiplerinde çalışıyor.
%15’i satış pazarlama departmanlarında,
%8’i üretim departmanlarında,
%4’ü  satın alma departmanlarında,
%2’si iletişim departmanlarında,
%2’si ise diğer pozisyonlarda moda endüstrisinde yerlerini alıyor.

İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için sizce neler yapılması gerekir?
Örneğin Lübnan oldukça küçük bir ülke olmasına rağmen orada yetişen bir çok tasarımcı var. Onlar bu konuda Türkiye kadar şanslı değiller. Hammadde ve fason üretimde Türkiye’nin olanaklarına sahip değiller bir kere. Ancak Türkiye’nin tasarımcıları da uluslararası standartlarda tasarım üretemiyorlar. Bu yüzden İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için öncelikle moda eğitimine önem verilmeli. Biz burada hem öğrencilere tasarım yapmayı öğretiyoruz hem de sektör profesyonelleri ve üniversitelerle iş birliği yapıyoruz.
Bir şehrin moda başkenti olabilmesi için Dünya çapında o ülkenin adını duyuracak tasarımcılarının olması lazım. Bunun için moda eğitimine ağırlık verilmesi gerekiyor. Eğitimsiz bu hedef gerçekleştirilemez. Türk devleti ve İTKİB’in bu yönde yapmış olduğu çalışmaları beğeniyor ve destekliyorum. Dünya’nın hiç bir yerinde bir sektör bu kadar desteklenmiyor. Bu son derece önemli.

İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için devlet moda endüstrisini hangi yönde desteklemeli?
Devlet bu endüstirye gözlemlediğim kadarıyla çok büyük destekler sağlamakta şu anda.
Endüstriye katkıda bulunmak için altyapıyı sağlamlaştırmak gerekiyor daha öncede belirttiğim gibi kuvvetli bir eğitim sağlamak gerekiyor.
Onun dışındada moda sektörü zaman konusunda çok büyük emek ve finansal yatırım gerektirdiği için yapılan desteklerin uzun dönemli ve sürekliliği oluyor olması çok mühim. Mesela tasarımcılara yapılan desteklerde daha uzun vadede desteklendirmeler yapılabilir. Bazı genç yeteneklere birkaç senelik business planlar çikartılıp onun üzerinden destekler sağlanabilir.

İstanbul’da düzenlenen moda haftaları ve alışveriş etkinlikleri için ne düşünüyorsunuz?
Istanbul Moda Haftasının çok güzel bir initative ve etkinlik olduğunu düşünüyorum.  Her sezon düzenli olarak gerçekleşiyor olmasıda etkinliği daha da özel kılıyor.
Zaman içinde daha uluslararası bir boyut alacağını düşünüyorum, yurtdışından bazı tasarımcılarında defilelerini burada görmek gibi…
Galata moda etkinliğinide türk insanını tasarımcıyla tanışması için çok büyük bir fırsat olduğunu ve tasarım ürünlerininde herkes tarafından alınıyor olabilmesini önemsiyorum. Bu sene aralıkta gerçekleşicek olan Galatamoda’ya Esmod Istanbul olarak katılıyor olacağız.

Türkler tasarım konusunda yetenekli mi?
Benim gözlemlediğim kadarı ile kreatif özellik var ancak insanlarda teknik bilgi eksikliği var. Hayal gücü geniş ama tekniği bilmiyorlar. Tekniği bilmeyince de hayal ettikleri tasarımları ortaya çıkaramıyorlar.

Osmanlı modasını yorumlayabilir misiniz?
Moda sektörü hikayelerden ve tarihten besleniyor. Tasarımcılar bunun için doğuya yöneliyor. Türkiye bu bakımdan oldukça zengin.Mesela ESMOD Paris’in 170 yıllık bir birikimi var. ESMOD, bir moda okulu olarak ülkeye adapte oluyor ve o ülkenin tarihinden besleniyor. Mesela Türk tasarımcısı Dice Kayek’in tasarımlarında da tarihin izlerini görebilirsiniz…

- Önemli olan özümüzden beslenip onu bugüne yorumlayıp modernleştiriyor olmak. -
Siz İstanbul’u nasıl algılıyorsunuz? İstanbul’un Dünya’ya nasıl anlatacaksınız?
Klasik olacak ama İstanbul’u Avrupa ile Asya’nın kesişim noktası olarak görüyorum. Kültürlerin birleşimi. Coğrafi konumun önemi ve bu konumun vurgulanması. İki kültürün buluşmasını anlatacağım.

Tasarımcılar Türkiye’nin hangi kültürel zenginliklerinden ilham alabilir? 
Türkler sürekli bir kimlik arayışı içerisinde. Avrupa Birliği’ne girelim mi yoksa girmeyelim mi? gibi arayışları var. Sürekli zıtlıklar ve fikirlerin çatışması var. Malzeme bol. Bütün bu gel-gitlerden ilham alınabilir.
İstanbul’dan örnek verecek olursak eğer; İstanbul mimari bakımdan oldukça gelişmiş bir şehir. Son yıllarda çok başarılı mimari projeler hayata geçiriliyor. Sabah uyanıp da camdan baktığımda bir tarafta bitişik mahalleler, bir tarafta yeni plaza ve konsept projeler görüyorum. Cihangir ve istiklal Caddesi’nde yürürken sürekli bir şeylerin olduğuna ve hareketliliğe tanık oluyorum. Bir moda tasarıcısı şehrin bütün bu hareketlerinden, karmaşasından beslenebilir diye düşünüyorum.

ESMOD öğrencileri 3 yıllık yoğun bir eğitim süreci yaşayacaklar. Biraz da bu eğitimin kapsamından bahsedebilir misiniz?
Vermiş olduğumuz eğitimin en önemli özelliği öğrencilere modelistlik ve stilistik derslerini birarada vermemiz. Bu dersler birlikte verilmeli. Derslerimizde kıyafetlerin hazırlamasından, üretim aşamasına kadar öğrenciler bütün süreçlerde yer alıyorlar. Daha sonra ise tanıtım ve pazarlama dersleri ile tasarımlarını nasıl tanıtıp, pazarlayacaklarını öğreniyorlar. Bütün bu eğitimlerden sonra mecburi stajları var. Okulda öğrendikleri bilgileri gerçek hayatta kullanmaya başlıyorlar.

Eğitim süresince öğrenciler moda sektöründe kariyer sahibi tasarımcılarla biraraya gelecekler mi? Bu bağlamda workshop, seminer vb. etkinlikler düzenleyecek misiniz?
ESMOD, gerek tasarımcı, gerekse sektör profesyonelleriyle (marka temsilcisi, yönetici vb.) sürekli iletişim ve işbirliği içerisinde yer alıyor. Belirli dönemlerde marka ve tasarımcıların işbirliği ile workshoplar organize ediliyor. Bu tarz organizasyonarla öğrenciler sektörü daha yakından tanıma fırsatı elde ediyorlar. Öğrenciler her eğitim yılının sonunda 12 kişiden oluşan br jurinin karşısına çıkıyorlar. Bu jüri öğrencilerin yıl boyunca yapmış olduğu çalışmaları değerlendiriyor. Bir üst sınıfa geçmek için bu jüriden geçer not almak şart.

Sınıfta kalma da var yani?
Özellikle ilk sene de sınıfta kalanlar oluyor.

Peki bahsettiğiniz jüride kimler yer alıyor?
Jüri henüz netleşmedi Ece Egenin jüri başkanı olacağını biliyoruz onun dışında sektörün öden gelen isimleri tasarımcılar moda dergileri ve diğer üleklerdeki ESMOD yöneticilerinden oluşması planlanıyor.

Türkiye’de verilen moda eğitimini değerlendirebilir misiniz?
Biz şu anda kendi okul programımızın henüz Türkiye’de muadili olduğunu düşünmüyoruz. Verilen ders programı içeriği ciddi anlamda ögrencileri sektörün farklı dallarına yetistiriyor. Moda endüstrisi halen büyümekte ve gelişmekte olan bir endüstri. Her geçen gün daha da profesyonelleşen bir endüstri. Çok ciddi anlamda 3 ila 5 yıllık programların yardımıyla kendinizi tasarımdan teknik bilgilereden pazarlama bilgilerine kadar yetiştirmeniz gerekiyor. Artık 3-5 aylık kısa programlara katılıp arkadan kendi markanızı kurmak veya büyük bir şirkette tasarım sorumlusu olarak çaılşmak söz konusu olmuyor. 3 yıldan aşağı programların yeterince ciddi olduğunu düşünmüyorum. Öğrencinin çok detaylı ve dikkatli bir araştırma yapması gerekiyor moda okulları üzerine ve uzun vadeli kendini bu konuya adayarak yoğun bir çalışma sürecinin içerisine gireceğinin bilincinde bu eğitime başlaması gerekiyor. Öğrenci yavaş yavaş 3. , 4. Senesinde kuvvetli yönlerini görmeye ve anlamaya başlıyor. Ondan sonrada tasarımcımı olmak istiyor, pazarlamacımı, satın almacımı, üretimdemi olmak istediğine karar veriyor olabilir.

Türkiye’de verilen moda eğitiminde gördüğünüz eksiklikler nelerdir?
Okulların çoğunluğu tasarım konusunda dersler vermekte diğer konulara fazla girmiyorlar oysaki tasarım yapabilmek için kalıp çıkartmayı da bilmek gerekiyor hitap etmeyi planladığınız pazarlarıda tanımak gerekiyor.
ESMOD İstanbulda birçok öğrencimiz almış oldukları kısa dönemli kurslardan hayal kırıklıkları yaşayarak geldiklerini belirtiyorlar. Bizim en büyük avantajımız yıllardır süre gelen eğitim dönemlerimizde kendimizi devamlı yenileyip gelişmekte olan teknolojilerle program içerihgimizide güncelliyor olmamız.

Sizin eğitmen kadronuz kimlerden oluşuyor?
Christian Costemallein;
 sektörde 24 senelik bir deneyimi var, tasarımcı olarak, kalıpçı olarak ve tabii ki eğitmen olarak. Christian 15 sene önce Brezilyadaki ESMOD San Paola branşını açıyor şu ana kadar 500’ü aşkın mezun vermiş bir okul.
Olivier Grillot; diğer eğitmenlerimizden beri kendisinin de 30 senelik bir deneyimi var. Lanvin, Ninna Ricci gibi gruplarda tasarımcı olarak çaılştıktan sonra, Esmod Seul’de 4 yıl öğretmenlik yapmış, Japonya Esmod’da 6 sene bulunmuş.

Öğrencilerin yıl boyunca yaptığı çalışmalar nasıl sergilenecek?
Bu sene birinci sınıflar mini bir defile yapacaklar sene boyunca ögrendiklerini sunmak amaçlı. İlk sene etek, gömlek ve elbise gruplarından oluşan bir defile olacak.

ESMOD sadece İstanbul’da mı faaliyet gösterecek? Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin farklı bölgelerinde de ESMOD okuları açılacak mı?
Biz sadece kültürel anlamda beslenme değil, iş gücü olarak da Anadolu’daki zanaatkarlarla birlikte üretim yapmak istiyoruz. Özellikle doğudaki el işçiliği çok kaliteli. Bu el işçiliğini günümüz modası ile birlikte modernize ederek, kültürel değerleri yeniden anımsatmak istiyoruz.

Son olarak bez bebek dikerek katkıda bulunduğunuz sosyal sorumluluk çalışması hakkında bilgi alabilir miyiz?
5 yıldır ESMOD olarak UNICEF için bez bebekler dikiyor ve açık artırma ile bu bebekleri satıyoruz.
FOTO GALERİ: ESMOD İSTANBUL ÖĞRENCİLERİNİN UNICEF İÇİN TASARLADIĞI BEZ BEBEKLER
Yazı ve fotoğraflar: Nurhan Demirel

Thursday, June 07, 2012

Revizyon burun ameliyatı hakkında merak edilenler

Daha önce bir veya birden çok burun ameliyatı geçirmenize rağmen burun şekliniz sizi rahatsız ediyor, burun tıkanıklığınız düzelmedi veya daha da kötü olduysa umutsuzluğa kapılmayın. Günümüzde yüz estetik cerrahisi ve estetik burun ameliyatlarındaki gelişmeler sonrasında yapısal olarak çok kötü burunlar bile ideale yakın hale getirilebiliyor. 


Röportaj: Nurhan Demirel

Geçirdiğiniz başarısız burun ameliyatları sonrasında mutsuz, umutsuz olmanıza veya korkmanıza gerek yok. İyi yetişmiş, yapısal rinoplasti konseptini benimsemiş ve sanatsal yönü kuvvetli bir cerrah seçimi ile burnunuz hem estetik yönden düzeltilebilir hem de fonksiyonel olarak çok daha iyi olması sağlanabilir. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Emre İlhan, yapısal rinoplasti yöntemiyle burnun nasıl yeniden inşa edildiğini anlatıyor...

Başarısız burun ameliyatı psikolojiyi bozuyor
Op. Dr. Emre İlhan, “Burun ameliyatı olmak isteyen hasta doğal, yüzüne uyan, ideal buruna sahip olmayı bunun yanında da varsa burun tıkanıklığı şikayetinden kurtulmak istiyor. Burun ameliyatını yapan doktorun da hastası için her zaman en iyisini istediğine inanıyorum. Ancak sonuç her zaman hasta ve doktorun istediği gibi olamayabiliyor. Özellikle başarısız burun ameliyatı geçirmiş olan hastalarda en sık gözlemlediğim durum, bu hastalar daha önceki burun ameliyatının sonucu kötü olduğu için bundan sonraki ameliyatın da sonucunun kötü olacağını düşünüyorlar, estetik ve fonksiyon açısından kötü olan bir burun ile yaşamayı kabulleniyorlar.

Bir çok hastamın belirttiği bir nokta da; başarısız ameliyattan sonra burunlarının eski burunlarından daha çirkin olduğudur. Bunun nedeni ameliyatta kemik ve kıkırdak dokulardan aşırı çıkarılması sonucunda veya yarım yapılmış ameliyatlar sonrasında burnun kendi içindeki dengesinin bozulmasıdır. Burun estetiği ameliyatı yüzün kompozisyonu ile uyumsuz olmamalı, burun kendi içinde de denge içinde olmalıdır. Yani burunun sırtı, ucu, yüzle birleştiği bölümleri birbiri ile uyumlu olmalıdır. Kendi içinde dengesi olmayan bir burnun, yüzün diğer bölümleri ile de dengesi olmaz. Eğer bu kompozisyon tam olarak sağlanamazsa, bu hastalara revizyon adı verilen operasyonlar yapılması gerekebilir. Revizyon burun estetiği operasyonlarında çok kısaltılmış burunlar uzatılabilir, burnun sırtı çok oyulmuşsa bu bölümler hastanın kendisinden alınan kıkırdaklar ile doldurulabilir, burun ucu çok kaldırılmışsa eğer burun ucu kalkıklığı azaltılabilir. “ diyor.







Burun ameliyatı kişiye özel, terzi işi olmalıdır
Dr. İlhan, herkesin yüzü ve yüzünün oranları birbirinden farklı olduğu için burun estetiği ameliyatının kişiye özel tam anlamıyla terzi işi planlanması ve yapılması gereken bir ameliyat olduğunu  ifade ederek, şöyle söylüyor:

“Revizyon burun ameliyatı gereken her hastanın çok farklı ve kendine özgü şekil bozuklukları olabilmektedir. Bu hastalarla kişiye özel, terzi işi bir yaklaşımla ilgilenilmesi, ameliyat planının hastanın şikayetlerine ve yüzünün genel dengesine göre yine kişiye özel olarak yapılması gerekmektedir.  Rinoplasti ameliyatı, dünyanın en zor ameliyatlarındandır. Rinoplasti operasyonlarında cerrah milimetrik olarak çalışır ve kombine bir ameliyatla hem burun içinindeki nefes problemlerini, hem de burundaki şekil bozukluklarını tek seansta çözmek durumundadır. Estetik burun ameliyatlarında cerrahın amacı yüzün diğer bölümleri ile uyumlu ve nefes alma problemi olmayan bir burun yapmaktır. ”

Güzelliğin formülü değişti
Günümüzde çok aşırı kalkık sırtı kayık gibi oyulmuş, küçük burunlar yani 'ameliyatlı' görünümü olan burunların ne hastalar ne de doktorlar tarafından tercih edilmediğini belirten İlhan, burun estetiğinde yeni ameliyat felsefesinin kıkırdak ve kemikleri çıkarıp atmaktansa, iyiyi koruyup gereken yerlere ek yapmak, burun içi kıkırdaklarının yerlerini değiştirmek üzerine kurulu olduğunu ifade ediyor. Dr. İlhan sözlerine şöyle devam ediyor : “Artık burun sırtı çok oyulmamış, aşırı kalkık olmayan hem yüzün diğer unsurları ile uyumlu hem de kendi içinde dengeli 'dogal' görünümlü burunlar tercih ediliyor. Yani bir burnu çok kaldırmak, sırtını çok oymak 1950 ve 1960’ların trendiydi. Burun estetiği ameliyatlarında 2000’li yılların konsepti aslında dengeli burun konseptidir. 2005 yıllarında ise hekimler arasında yapısal burun konsepti konuşulmaya başlandı. Şu anda ise yapısal , öngörülü ve dengeli burun konsepti tercih ediliyor. Artık öngörü de girdi işin içine. Ameliyatı ne kadar öngörülü yapabilirsek, o kadar başarılıyız.” diye konuştu.

Yapısal rinoplasti ile burun yeniden inşa ediliyor
Özellikle daha önceki yıllarda yapılan rinoplasti ameliyatları sonucunda revizyon ameliyatlarına daha fazla ihtiyaç duyulduğunu belirten İlhan, yapısal rinoplasti yöntemiyle yapılan ameliyatlarda revizyon ameliyatlarına olan gereksinimin azaldığını ifade ederek, yöntemle ilgili şu bilgileri veriyor:

Yapısal rinoplasti konsepti özellikle 1990’ların sonunda, 2000’li yılların başında tanımlanmış, Amerika’da popülerize olmuş ve ülkemizde de kullanılan bir yöntem. Burnu bir yapı gibi düşünerek, burnu taşıyan mekanizmaları burnu inceltmek ve daha zarif göstermek adına yıpratmadığımız ve tahrip etmediğimiz bir yöntemdir. Burada burnu taşıyan mekanizmaları mutlaka güçlendirerek, orta çatı ve burun uç kısmına mutlaka destek koyuyoruz, çatıyı yeniden yapılandırıyoruz ki burnu taşıyan mekanizmalar daha iyi ve sağlam olsun. Yapısal burun kavramında, uzun vadede sağlam olan burnu kastediyoruz. Artık burun ameliyatlarını planlarken burnu taşıyan destek mekanizmalarını göz önünde bulundurarak yapıyoruz. Yapısal burun konseptiyle amaçladığımız, yıllar boyunca düşme ve çökme gibi sorunlar olmayan, bir bina gibi güçlü burunlar yapmayı amaçlıyoruz.

Yapısal Burun estetiği ameliyatı konseptinde amacımız; güçlü, doğal ve dengeli bir burun oluştururken fonksiyonları korumak, bunun yanında uzun dönemde burunda çökmeler ve eğrilikler oluşmamasını sağlamaktır. Burada düşmekten kasıt burun ucunun desteksiz olması sonucu burun  ucunun aşağıya kayması veya burun sırtında çökme olmasıdır. Burnu taşıyan septum kıkırdağından aşırı miktarda çıkarılmazsa ve burun sırtını taşıyan kısımlar çıkarılmazsa, burunda ameliyattan 20 yıl sonra bile düşme olmaz. 'Yapısal rinoplasti' yöntemi ile yapılan burun ameliyatlarından sonra bu tarz komplikasyonlar neredeyse hiç gözlenmememktedir. Bu yöntemi hastalarıma anlatırken şu örneği veriyorum : Nasıl ki bir binayı yaparken binayı taşıyacak kolon ve kirişler, mühendislik ve fizik hesapları ile belirli bir güçte yapılıyorsa, biz de burnu yaparken burnu taşıyan mevcut yapıları koruyoruz ve bu yapıları güçlendiriyoruz. Böylece üstüne kurduğumuz çatıyı taşıyacak güçte bir yapı oluşturuyoruz.

Fatima Lopes'den kışkırtıcı koleksiyon

Paris Fashion Week’in açılışını “A Fleur de Peau” adlı Sonbahar/Kış 2012-2013 koleksiyonuyla yapan Fatima Lopes, L’Hotel National des Invalides’de gerçekleştirilen defilesiyle büyük beğeni topladı. Portekizli ünlü tasarımcı,  bu sezon insan vücudunun morfolojisinden yola çıkarak, vücudu bir oyun alanı haline getiren, geometrik tasarımlarla farklı formlara vurgu yapmayı seçti:  Omuzlar ve beller dar, boylar uzun olarak yorumlandı ve kıyafetler ikinci bir deri hissi uyandıracak şekilde tasarlandı. İnsan omurgasından esinlenen desenler ve deri detayları, bedenin tuhaflığının altını çizen asimetrik etekler, kenarı drapeli pantolon ve ceketlerle koleksiyon, bir çıplaklık illüzyonu yaratarak kadın bedenini bütün güzelliği ve ihtişamı ile ortaya çıkarıyor. …

Fatima Lopes’i tanıyabilir miyiz?

Madeira Adası’nda doğdum ancak Lizbon’da yaşamak için bu şehri çok genç yaşta terk ettim. Modayı her zaman sevmiştim ve kendi markamı yaratmadan önce, yani yaklaşık 20 sene öncesinden bahsediyorum, farklı ülkelerden genç tasarımcıların ürünlerini sattım. Sonrasında, Fatima Lopes adıyla kendi markamı kurdum.

Fatima Lopes markası nasıl kuruldu?

Önce Lizbon’da kendi adımı taşıyan bir butik açtım fakat bununla yetinmemem gerektiğinin, Paris’te büyümenin zaruri olduğunun farkındaydım.

Uluslararası moda platformuna nasıl adım attınız?

Paris’te, 7. Bölgede, Rue de Grenelle’de bir butik açarak işe başladım. Sonrasında Paris Fashion Week’te defileler gerçekleştirmek geldi, çünkü bu benim için uluslararası bir kariyerin başlangıcıydı.

Tasarımlarınızı kimler tercih ediyor?
Benim tasarımlarım güçlü, bağımsız, ne istediğini bilen kadınlara adanmış tasarımlar. Bu kadınlar kendi feminenliklerinin ve cazibelerinin farkında.

2012 İlbahar yaz koleksiyonunuz için neler hazırladınız?

Eyfel Kulesi’nin 1. Katında gerçekleştirdiğim defile ile tanıttığım 2012 yaz koleksiyonumun adı “lévitation” (havaya yükselme). Çok renkli ve hafif bir koleksiyon. İpek ve müslin gibi esnek kumaşları vinil gibi daha sert kumaşlarla karıştırarak kullandım. Koleksiyonun alametifarikası üst üste koyma oyunlarıydı ama bunu da her zamanki gibi çok feminen ve çok cazibeli bir biçimde gerçekleştirdim.

Paris Fashion Week kapsamında hazırladığınız “A Fleur de Peau” konseptini nasıl oluşturdunuz? İnsan bedeninin özelliklerini ön plana çıkardığınız koleksiyonun çıkış noktası neydi?

Bu koleksiyonun ilhamı, vücudun değişiminden alıyor. Kadınlar bence günden güne aslında kıyafetlerin onların vücudunu sarmak ve onlara kendilerini kadınsı hissettirmek için yapıldığını unutuyorlar. Bu yüzden, boyutlarla oynayarak göz yanılsamaları yarattım. Ayrıca, dolaşım sistemini simgeleyen özel baskılar kullandım. Vücudun içini göstermenin, iç güzellik kavramı üzerinde oynamada önemli olduğuna inanıyorum.

2012-2013 Sonbahar - Kış Koleksiyonu için ağırlıklı olarak deri kıyafetler tasarladığınızı biliyorum. Sizin tasarladığınız deri kıyafetlerin özelliklerinden bahsedebilir misiniz?

Çok uzun zamandır deriyle çalışıyorum, deri benim özellikle çok sevdiğim bir malzeme. Bu yılki koleksiyonum vücut temasına yoğunlaştığından, deriyi kesinlikle kullanmalıydım. Derinin, rahat çalışmaya olanak veren görsel bir zenginlik sunduğunu düşünüyorum.

Tasarımlarınızda Türk derisi ya da Türk kumaşı kullanıyor musunuz?
Evet, daha önce Türkiye’nin en büyük deri üreticilerinden Punto ile çalıştım ve farklı alanlarda farklı Türk üreticilerle çalışmayı da istiyorum, çünkü gerçekten alanlarına son derece hakim olduklarını yakından deneyimleme fırsatı buldum. Çoğu büyük uluslararası markalarla çalışıyorlar ve bu benim için büyük bir güven kaynağı ve yüksek kalite göstergesi. Uzun vadede üretimimi Türkiye’ye kaydırmak benim için ciddi bir seçenek.

İnsan vücuduna en uygun kıyafet nedir? Vücut tipimize göre nasıl giyinmeliyiz?

Bu tamamen vücut yapınıza göre değişir ama ben  vücudun formu ne olursa olsun çok geniş kıyafetlerin ardına saklamamak gerektiğini düşünüyorum, güzel olmak için cesaret etmek gerek!

Yeni koleksiyonunuzda hangi renkleri kullanmayı tercih ettiniz? Favori renkleriniz nelerdir?

Bu koleksiyonda tercih edilen renkler nu renkler, kan kırmızı ve siyahtı. Öncelikle siyah ve kırmızı benim favori renklerim, koleksiyonlarımda çok sık kullanıyorum.

Moda dünyasında trendler sürekli değişiyor. Siz bu değişime nasıl katkıda bulunuyorsunuz?

İtiraf etmek gerekir ki genel olarak trendleri takip ediyorum, ama benim için önemli olan her zaman stiline sadık kalmak.

Hangi sanat dallarıyla ilgileniyorsunuz? Kendinizi nasıl geliştiriyorsunuz?

Evet, sanata bayılıyorum ve benim için moda bugün geçişken ve etrafımızda olan biteni dahil etmeden modadan bahsetmek imkansız. Bu defile için sanatçı Gunther von Hagens’in, vücudun korunması üzerine çalışmalarından çok ilham aldım.

Alışveriş yapmayı sever misiniz?

Evet bayılıyorum, bir tasarımcı olsam da her şeyden önce bir kadınım.

Günlük hayatınızda nasıl giyinirsiniz? Hangi markaları tercih edersiniz?

Genelde kendi markamın kıyafetlerini giyiyorum çünkü tasarladığım ürünler beni çok iyi yansıtıyor.


Türkiye’de tasarımlarınız hangi butiklerde satılıyor?

Ne yazık ki şu an için İstanbul’da hiçbir butikte satılmıyor ama satılmasını çok istiyorum. İstanbul benim için inanılmaz bir şehir ve ürünlerimin bu şehirde bulunmasının bana çok şey katacağına inanıyorum.

Fatima Lopes kimdir?

Fatima Lopes Maderia Adaları'nda doğdu ve 1990 yılında Lisbon'a taşınana kadar burada yaşadı. 1992 yılında Fatima Lopes markasını kurdu ve aynı yıl ilk Fatima Lopes butiğini Lisbon'da açtı. Sonrasında Paris'teki moda fuarlarına katılmaya başlayan Lopes, 1996'da
Paris'te ilk mağazasını açtı. 1999 yılında Fatima Lopes, Paris Fashion Week'e katılan ilk Portekizli tasarımcı oldu ve bu yıldan itibaren her yıl iki defa Paris Moda Haftası'nda son koleksiyonlarını sergiledi. 2000 yılında kendi defilesinde tamamen altın ve pırlantalarla işlenmiş, dünyanın en pahalı bikinisiyle podyuma çıkarak büyük ses getirdi. Portekiz Cumhuriyeti'nden onur ödülü de dahil olmak üzere kariyeri boyunca birçok ödül kazanan Fatima Lopes, bu sene 3. Kez Paris Moda Haftası'nın açılış defilesini yaparak, 27 . defa Paris Moda Haftası'na katılmış oldu.






Tuesday, June 05, 2012

Şanslı Masa'nın tiyatrocu oyuncuları


Geçtiğimiz gün bir arkadaşıma gittim. Ordan burdan konuşurken konu Şanslı Masa’ya geldi. Kendimizi karşılıklı olarak, Şanslı Masa’nın katılımcıları olarak düşledik…

Şanslı Masa’nın katılımcıları tiyatro oyuncusu çıktı
Herkes televizyon karşısında programı izlerken “bu kadar da insanın sabrı zorlanmaz ki” diyor kendi kendine. Evet insanların sabırları zorlanmıyor zaten. Çünkü Şanslı Masa’nın katılımcıları ya tiyatro oyuncusu ya da figürasyon. Nereden biliyorsun derseniz. Oyuncular arkadaşımın kızıyla aynı okulda okuyor ve çıktıkları program karşılığında para alıyorlar….