Tuesday, October 26, 2010

İç çamaşırı seçerken nelere dikkat etmeliyiz?


1950 döneminde, markanın kurucusu Çetin Ercengiz, 15 yaşındayken, dönemin şartlarının gerekliliği olan iş dünyasına, Adapazarında bir tuhafiyede çalışarak başladı. O dönemde sütyen Türkiyede pek yok, kadınlar göğüsleri belli olmasın diye cepken ve atlet giyiyorlar, onlar da İstanbul’da 1-2 yerde mevcut. Tuhafiyeye gelen kadınlar özel günler için göğüslerini düzgün gösterecek bir çamaşır arıyorlar ve Magicform’un tohumları o günlerde atılmaya başlıyor. Çetin Bey’in annesi çok iyi bir terzi, oğlu ile bu talebi karşılamak için farklı fikirler üretiyorlar. Ve en sonunda Çetin Ercengiz saat zembereğini düzeleştirip balen yapıyor ve kadınların göğüslerine batmasın diye de potin bağlarına geçirilen balenlerin ucuna çengelli iğne tutturuyor.  Patiska ile de göğsün şeklini veriyor. Ardından özellikli sütyenler hayata geçiyor, oyulan kavuçuklar ,sineklik telleri sayesinde büyütücü sütyenler, serinin ilk gözağrısı oluyor. Sıraya Küçültücü Sütyenler giriyor, henüz değil Türkiye’de, dünyada likralı kumaş olmadığı için, Çetin Bey bu araştırmalarına devam ederken, 30 Ağustos’ta gösteri yapan havacılar imdadına yetişiyor. Paraşüt kumaşını, 3,14 – pi sayısı – oranı  ile keserek göğüsleri toparlayıcı ve küçük gösterici ilk minimiser sütyeni üretiyor…. Bu hafta ki konuklarım Handan Ercengiz ve Gamze Civelekoğlu ile geçmişten günümüze Magicform markasını ve markanın çok fonksiyonlu ürünlerini konuştuk…



Göğüsleri büyük göstermek için içi su dolgulu sütyen ürettiler
Dünyada ilk kez Magicformtarafından tasarlanan içi su dolgulu sütyen, yine ürünün ilk patentini alan marka. Hem düz kumaştan hem de dantelin karşı konulmaz şıklığı ile tasarlanan sütyenin askıları çapraz olarak da kullanılabilme özelliği sayesinde, omuzu açık kıyafetlerde göğüsleri en doğal şekilde iki beden  büyük gösteriyor.

Büyük göğüsleri doğru sütyen seçimi ile küçültmek mümkün
Büyük göğüsler için ise, göğüs bedenini 2,5 cm. azaltan Minimiser modeli öneriliyor. Zarif ve mükemmel kesimli kup ile büyük göğüslü kadınlara rahatlık sağlayan, kaliteli kumaşı ile kalifiye işçilikle hazırlanan Minimiser sütyenler, D kup ve üzeri sütyen kullanan kadınların ilk tercihi. Göğsü dört bir yönden saran, koltuk altından da toplayan ve aynı zamanda hareket özgürlüğü veren Magicform küçültücü sütyenler, dekolte kıyafetler için de farklı modellerde tasarlandı. Yanlarında ve arkasında bulunan silikonlar sayesinde, hiçbir şekilde düşmeyen, çok ince süngerli dekolte kıyafetlerde hayat kurtarıcı olarak isimlendirilen  Magicform markasının özel tasarımı olan askısız Minimiser modeli ise, içerisinde bulunan 3 baleni sayesinde göğsü avuç formunda kavrayıp, yukarı kaldırılmasını sağlıyor.



Spor yaparken nasıl bir sütyen kullanılmalı?
Özellikle spor yaparken tavsiye edilen Sports Bra, egzersiz yaparken göğüslerin farklı yönlere hareket etmesinden kaynaklanan sarkmayı en aza indirirken, pamuklu kumaşı sayesinde de terin rahatlıkla emilmesini sağlıyor.
Dikişsiz kuplara sahip olmasından dolayı, özellikle dar ve desensiz üstlerde tercih edilen T-Shirt Sütyeni, pedleri sayesinde göğüsleri daha formda gösterme özelliğine sahip.

Straplez kıyafetlerde sütyen seçimi nasıl olmalı?
Straplez, boyundan bağlı, tek omuz veya arkası çapraz tasarımlı kıyafetler için hazırlanan Multiway sütyenin askıları, giyilen kıyafete uygun olarak değiştirilme özelliği dolayısı ile hayat kurtarıcı olarak her kadının gardrobunda olmazsa olmazları arasında yer alıyor.

Genç kızların ilk sütyeni hangi özellikleri taşımalı?
Genç kızlığa adım atan minik prensesler için tasarlanan First Bra, tüm hayatları boyunca sağlıklı bir göğüs yapısı ve gelişimi için en önemli ürünler arasında yer alıyor. Yumuşak kopça detayı ve pamuklu kumaştan tasarlanan sütyen, beyaz ve pembe desenli alternatifleri ile hazırlandı.

Yeni anneler için emzirme sütyenleri
Koton ağırlıklı olarak pembe, beyaz ve siyah renklerde üretilen, gümüş iyonların sağladığı anti-bakteriyel özelliğe sahip Magicform emzirme sütyenleri, yeni annelerin ve bebeklerinin sağlıklarını ve rahatlıklarını korumaları için tasarlandı.  6’lı paketler halinde emzirme sütyenleri ile beraber yeni annelere emzirme sütyenleri ile beraber hediye edilen  emzirme pedleri ise, Magicform müşterileri tarafından hayat kurtarıcı olarak ifade ediliyor. Sütün akmadan ve yeni anneleri de rahatsız etmeden sütyenin içerisinde kalmasını sağlayan ürün, kolay kullanılabilir olma özelliğini taşıyor.

Emzirme gecelikleri annelerin hayatını kolaylaştırıyor
Pembe, nil yeşili ve krem renkler ile hayat bulan emzirme gecelikleri ve pijamaları ise , üzerinde bolero görünümü veren ve geceliğe dikili parçası ile yeni annelerin saten kurdelesini çektiği anda bebeğini kucağından bırakmasına gerek kalmadan tek eliyle açabilme rahatlığına sahip.

Vücut şekillendiren korseler ile fazla kilolarınızı kamufle edebilirsiniz
Magicform korseler, kıyafetlerinin altında düzgün bir görünüm tercih eden kadınlar için birebir.  Kamufle edilmek istenen  bölgeler için farklı modellerde hazırlanan korseler, etkili şekillendirmeyi ve rahatlığı hedeflerken, içerisinde bulunan likra sayesinde de hareket özgürlüğü sağlıyorlar. Karın, mide ve kalça gibi genellikle kamufle edilmek istenilen bölgeler için, tercih edilen kıyafetin özelliğine göre  ten rengi, siyah ve beyaz renklerde satışa sunulan korseler, tam kontrollü ve yarı kontrollü çeşitlerle hazırlandı.

Askısız kıyafetler için çeşit çeşit büstiyerler
Özellikle gelinlik ve gece elbiseleri için bedeni bir beden küçülten, derin ve normal sırt dekolteli elbiseler için 2 farklı çeşitte tasarlanan büstiyerler,  askısız olarak da kullanılabiliyor. Dilendiğinde jartiyerleri de çıkartılabilen ürün, B, C ve D kuplar için beyaz, ekru ve siyah renklerle tasarlandı.

Dikişsiz külotlarla rahatlıkla keten pantolon giyebilirsiniz
Kıyafetlerinin dışından iç çamaşır izininin belli olmamasını tercih eden kadınlar için üretilen lazer kesimli tam dikişsiz külotlar, beyaz, fuşya, pembe, lacivert, yeşil ve siyah tonlarla ve string, şort ve normal gibi farklı modellerle hayat buldu.

Magicform’un iç çamaşırlarında antibakteriyel kumaş kullanılıyor
Magicform tarafından, Sporcu sütyenleri, Emzirme Sütyenleri, İlk Sütyenim gibi özellikli sütyenlerde ve  külotlarda kullanılan Antibakteriyel kumaşlar, cildin kalitesini koryup, bakteri üremesine karşı önlem alıyor. Sağlıklı iç giyimin, sağlıklı bir cilt ve sağlıklı bir hayat olduğunun bilincindeki Magicform, tüm külotların ağ bölgelerini de tasarıma uygun koton ile kaplıyor.

Sütyen nasıl seçilmeli?

Her kadının bedeni standart ölçülere uymadığı için, Magicform,  A’dan E kupa ve 70 cm’den 100 cm’e kadar farklı kup ve sırt genişlikleri için  25 çeşit bedende sütyen tasarlıyor.
  • Moda tasarımcıları ve gelinlikçiler, özellikle Magicform büstiyer ve korselerini  tavsiye ediyorlar, çünkü vücudu sıkmadan olması gereken şekli veren farklı modellerdeki bu ürünlerin Magicform’dan rahatlıkla temin edilebileceğini biliyorlar.
  • Estetik ve sağlık ile alakalı göğüs ameliyatlarından hemen sonra hastaya sargı bezi yerine Magicform sütyenleri  takılıyor.
  • Yanlış süyen seçimi bir çok uzun ve kısa vadeli sağlık sorununa sebebiyet verebileceğinden dolayı, Magicform, en sağlıklı sütyen seçme yönteminin deneyerek almak olduğunu belirtiyor.
Bir sütyen nasıl hayata geçiyor? 
İlk adım kup ile başlar, kup ölçülerine göre kumaş seçildikten sonra askı boyutları ürünün özelliğine göre oranlanır ve birleşim noktasındaki en doğru açı ile tamamlanır. Bu açıya göre sırt ağrısının bile önüne geçilebilir.

- İç giyim de artık modanın renklerini takip ediyor –

Magicform 2011 yaz koleksiyonunda neler var?
2011 Yaz koleksiyonunda okyanusun tüm renkleri kullanıldı. Mavinin derinliğine uçuşan kumaşlar saks, lacivert, mavi ve gri ile bütünleşiyor. 2011 Yaz koleksiyonunda baharın ilk müjdecisi çiçekler ve puantiyelerin kombinasyonu ve uyumununu yaşayacağız. Beyaz ve ekru, düğün gecenizde fırfırlarla, drapelerle ve yenilikçi askılarla gelinliğinize özel bir anlam katıyor. Pembe renkler, davetkar tasarımlarla sezona romantik esintiler katıyor.

Röportaj ve Fotoğraflar: Nurhan Demirel

Saturday, October 23, 2010

Türkiye'nin en başarılı kadınlarından biri: Meral İnci Zaim

meral-inci-zaim

Türkiye’nin önde gelen akü üreticilerinden İnci Holding’in kurucusu Cevdet İnci. Eşi ile birlikte bin bir zorluk içinde 5 kızını okutmuş,  sıfırdan başlayarak büyüttüğü şirketini kızlarına emanet etmiş cefakar ve ileri görüşlü bir baba. Şimdi yönetime yeni kuşaklar ve aile dışından katılan üst düzey yöneticilerle gurup daha da güçlenmiş, işler gelişerek devam ediyor. Bu haftaki röportaj konuğum bünyesinde İnci Akü, HL-Jantaş, HL-İnci, İncitaş, Cimak, ISM, İnci Lojistik, Konkur İnşaat ve İnci Sigorta şirketlerini barındıran, İnci Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı ve başarılı bir iş kadını olan Meral İnci Zaim…

Meral İnci Zaim’i kendi ağzından biraz tanıyabilir miyiz?
İş hayatına Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ ni bitirdikten sonra 1979’ da grup şirketlerinden Jantaş’ ta başladım ve grup şirketlerinde çeşitli yönetim kademelerinde görev aldım. 1982’ den bu yana İnci Holding yönetim kurulu üyesiyim. 2003–2005 yılları arasında İnci Ailesi Konsey ve Meclisi Başkanlığı yaptım.
Mustafa Zaim ile evliyim ve bir kızım var.
2010 yılı başından itibaren İnci Holding Yönetim Kurulu Başkanıyım. Bizi başarıya taşıyan en önemli itici güç; kendimize, ekibimize inanmak ve güvenmektir.
Nasıl bir yöneticisiniz? Çalışanlarınızın görüşleri sizin için ne kadar önemli?
Takım çalışmasına ve disipline  önem veririm. Detaylarda titiz davranırım. İşyerinde huzurlu ve mutlu bir ortam olması gerektiğine inanırım. Yaptıkları işi seven, kendilerini sürekli eğitip geliştiren kişiler mutlu, yaratıcı ve verimli olur. Çalışanlarımızın görüşleri çok önemlidir.  Bir iş ile ilgili en iyi görüşü ve gelişmeyi işi yapan kişi gerçekleştirebilir.
Ailecek bir şirketi yönetiyorsunuz ve bu işi oldukça iyi başarıyorsunuz.  Başarınızın sırrı nedir?
Çalışma ortamında yarattığımız pozitif iklim ekip çalışması, yaratıcılık ve kuruma aidiyet duygularına çok önemli bir zemin hazırlıyor. Şeffaf yönetim ilkelerimiz sayesinde kurum içi bilgi ağımız ve her kademedeki çalışanımızın iş süreçlerine katkı sağlaması için hazırladığımız ortamlar bizi başarılı sonuçlara götürüyor. 
Türkiye’de aile şirketi yönetmenin avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirebilir misiniz?
Aile şirketi olmanın gerek Türkiye’ de, gerek Dünya’ da birçok avantajları vardır. Kurumun kurucusundan başlayan manevi değerleri, ilkeleri kuşaktan kuşağa geçerek ve zenginleşerek, şirketin kültürel profilini oluşturur ve şirket değerleri olarak kurumsal kimliğe yansır. Aile şirketleri daha hızlı hareket ederek günümüzün dinamik ortamında hızlı manevralar yapabilir.
Aile yönetiminin hakim olduğu kurumlarda, çalışan memnuniyeti ve ortak değerler en az ekonomik verimlilik kadar önemli olup, sadakat ve aidiyet duygularının maksimize edilmesi için önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Aile şirketlerinde birçok zorluklar da yaşanabilir. Aile büyüdükçe ortak olan aile bireylerinin menfaatleri birbirine uymayabilir. Aile şirketlerinde 3. kuşağa geçen aile sayısı %14 gibi olduğu düşünülürse kurumların tarihsel sürecinde kopmalar ve bölünmelerin sıkça rastlanan örnekler olduğunu biliyoruz. Şirkette çalışıp ailenin dışından olanların ilerlemelerinde bir engel olmadığına şirketteki menfaatlerinin de en iyi şekilde korunuyor olduğuna inanıyor olmaları gerekir.
Mutlaka iş, ortaklık ve aile şapkalarını ayrılması ve bu rollere göre konumlandırmanın yapılması çok önemlidir.
Erkeklerin hakim olduğu bir sektörde, kadın olmak nasıl bir duygu?
Hem erkeklerin hem de kadınların kafalarında liderlikle bağdaştırılan tipik davranışlar var. Ancak bu davranışlar, kadınlardan beklenen davranış biçimine göre ve kadınların genelde sergilediği liderlik biçiminden daha atak ve baskıcı. Bu nedenle kadınlar kendilerinden “beklenen” stille etkili lider olarak görülmeme ihtimali taşıdıkları gibi, bunun tersine erkek gibi yönetmeye çalışan kadınlar da iki cins tarafından da hoş görülmüyor. Bu da kadın yöneticiler için bir ikilem oluşturuyor.
Kadın yöneticileri erkeklerden ayıran en önemli özelliklerden biri, kadınların hedeflediği başarı kriterlerinin arasında iletişim yönetimini en az üretim kadar önemsiyor olmalarıdır. Bunun dışında, risklerin fazla olduğu ve geleceğin çok iyi düşünülmesi gereken bir ortamda yaşıyoruz.  Önsezilerin güçlü olması, planlı-programlı olmak, sorumluluk duygusunun yüksek olması kadınların çoğunun doğasında var. Kadınların bunları iş yaşamına taşıyabilmeleri kadınlar için avantaj olabilir.
Kadın ya da erkek, sorumluluğu alabildikten sonra farklı yolları izleseler de başarıya ulaşmada cinsiyet farkı olmadığını düşünüyorum. Yine de kadın cinsinin iş dünyasında aktif olmasıyla birlikte, yöneticilik anlayışında olumlu gelişmeler yaşıyoruz. Kadınlar hangi iş kolunda olurlarsa olsun, gelişmiş insan ilişkileri, EQ’ ları ve planlama yetenekleri sayesinde iş dünyasına yeni yönetim anlayışı getirdiler. Üstelik kadın yöneticileri düzen ve takibe dayalı iş anlayışlarında, baskıcı bir otorite kurma amacının olmadığını da görüyoruz.
Kadın yöneticiler günümüzde aile içi sorumluluklarını yerine getirirken, bir yandan da iş hayatının gereklerini yerine getiriyorlar. Kadın yöneticilerin duygusal davranacağı ve ast üst ilişkisinde başarılı olamayacağına inanılırdı. Artık, güç bilgiyle yönetiliyor.
Türkiye’de kadınların iş yaşamına katılımlarının yeterli düzeyde olduğu söylenemez. Sizin yönettiğiniz şirketlerde kadın istihdamının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılıyor mu?
Saygıdeğer babamız, iş hayatında hiçbir zaman cinsiyet ayırımı yapmamıştır. Bizi bu anlayışla yetiştirdi. İyi bir yönetici olmanın alt koşulunun; eğitim altyapısı, iş tecrübesi, kişisel yetkinlikler olduğuna inanırdı. Bu anlayış holdingin istihdam politikasında da hakimdir. Çünkü iş hayatının meydan okuyan yönüyle baş edebilmek için iyi bir donanım gerektiriyor. Bu yüzden de, holdingimizin istihdam politikasında cinsiyetten çok, kişisel ve teknik donanımlı yetkinlikler ön planda tutuluyor ve şu an İnci Grubu Yönetim Kurulu’ nda ağırlık kadın yöneticilerdedir.
Sizce ülkemizde başarılı kadınların sayısı neden bu kadar az?
İş hayatında kadınların teşvik edilebilmesi için önce ailelerin bu konuda eğitilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Kadın çalışanların en az aynı pozisyondaki erkekler kadar etkili ve eğitimli olması gerekiyor. O zaman Türkiye ekonomisine gerçek katkı sağlanır.
Geleneksel olarak erkeklerin çalıştığı, kadınların ev işlerini yaptığı bir toplumdan geliyoruz.  Bunu hala sürdüren, kızlarının eğitimine yeteri kadar yatırım yapmayan, bunu gerekli görmeyen aileler mevcut.   O nedenle bu konuda her şeyin ötesinde ailelerin bilinçlendirilip gençlerin teşvik edilmesi gerekiyor.
İş sadece ailelerin eğitimiyle de bitmiyor, iş yerlerindeki kadınların ve erkeklerin farklılıklarını anlayarak ve saygı duyarak daha iyi ve uyumlu çalışmayı öğrenmesi gerekiyor. İş yerlerinde sosyal ağlar ve aktiviteler, kariyer planlama ve performans değerlendirme kadınlara daha uygun hale getirilebileceği gibi erkeklere de aile yaşamını desteklemeleri için bazı imtiyazlar tanınmasının faydalı olacağına inanıyorum.
Sizin de bir kızınız var. Onu nasıl yetiştiriyorsunuz? Çalışan bir anne olarak kızınıza yeteri kadar zaman ayırabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Çalışan bir iş kadını olarak öncelik her zaman kızımın olmuştur. Çocuklarımıza ayırdığımız zamanın niteliğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Kızımın kendi ayakları üzerinde durabilen, çevresine faydalı bir birey olarak yetişmesine özen gösterdim.
Diğer aile bireyleri gibi sizin kızınız da ileride aile şirketinde mi çalışacak?
Kızım Şelale grup dışında kendi hedeflerine uygun bir işte çalışmaktadır. Kariyer konusunda ailemizde her birey serbesttir. Gurupta çalışmaları yüreklendirilir.  Şirkette çalışmak isteyenler aile üyeleri uygun pozisyon olduğunda insan kaynakları ve amirleri tarafından değerlendirmeye tabi tutularak işe başlarlar. Gurup dışında çalışan aile bireyleri için bir zorlama söz konusu değildir.
Babanız Cevdet Bey’in adını taşıyan bir de vakfınız var? Vakfın çalışmalarından bahsedebilir misiniz?
Türkiye’nin gelişen dünyadaki en önemli avantajı olan genç nüfusunun iyi yönlendirilip,  nitelikli ve kaliteli işgücüne dönüşmesinde eğitimin çok önemli olduğunu düşünen İnci Grubu, bu sosyal sorumluluk bilinciyle Cevdet İnci Eğitim Vakfı (İNCİVAK)’nı kurmuştur.
İNCİVAK, ihtiyaç sahibi başarılı  öğrencilere eğitim bursları vermekte; meslek okulları ve üniversitelere laboratuar, yurt ve eğitim binaları bağışlamakta; bilimsel, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki araştırmalara ve etkinliklere destek olmaktadır. Bu kapsamda tamamlanan projelerden bir tanesi 2000 yılında hizmete giren, 2008 yılında ek binalar ile desteklenen ‘Sultanhisar Cevdet İnci Öğrenci Yurdu’dur. Diğeri de son dönemde yapımı gerçekleştirilen Adnan Menderes Üniversitesi Karacasu Memnune Yarenci İnci Meslek Yüksekokulu’dur. Okul, 21 Ekim 2009 tarihinde açılışı yapılarak eğitim ve öğretime kazandırılmıştır. İNCİVAK 2008 yılından bu yana kamuya yararlı vakıf statüsündedir.
Kız kardeşler arasında kavga kaçınılmazdır. Herhangi bir nedenle kız kardeşlerinizle kavga ettiğiniz olur mu? Hangi konuda anlaşamazsınız?
Beş kız kardeşiz ve hepimizin fikirleri birbirinden farklıdır. Bir konu gündeme geldiğinde tüm taraflar dinlenir sonunda fikir birliği veya çoğunluğun fikri doğrultusunda aksiyona geçeriz. Bugün yönetim kurulunda 3. kuşak ve kan ve evlilik bağı dışında üyelerimizle de bu kültürümüzü devam ettirmekteyiz.
Kariyerli bir kadın olmanın zorluklarını yaşıyor musunuz?
Çalışmaya başladığım dönemde gerek evimin organizasyonu gerekse kızımın bana daha fazla gereksinimi olması nedeniyle çok yoğun olduğum dönemlerim oldu. Başta babam ve annem olmak üzere çalışmamız her zaman çok desteklendi. Bizim yetiştiğimiz ortamda kadın erkek fark etmez çalışmamak düşünülemezdi. Çalışan kadına birinci desteğin erkeklerden geldiği bir ortamda yaşadık. Şu anda eşim, kızım, çalışma arkadaşlarım bana çok destek oluyorlar. Ben şu anda iş hayatında kadın olmanın zorluğu değil avantajlarını yaşıyorum.
Kariyerlerinde başarılı olmak isteyen kadınlara önerileriniz nelerdir?
Çalışan kadının önce kendisine, sonra ailesine ve ülkesine daha yararlı olduğuna inanıyorum.
Bir kadının çalışması evine ve çocuklarına olan sorumlulukları nedeni ile zaman zaman çok güç olabiliyor, zorluklardan yılmamalarını öneririm. Türkiye’ nin dünya ekonomisindeki hak ettiği yeri alabilmesi için kadınların iş hayatındaki etkinliğinin artması önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu sadece kadınlara yüklemek olmaz. Kadınların çalışmalarının teşvik edildiği ve desteklendiği ortamı ve kültürü hep birlikte yaratabilmemiz gerekir. Kadınların yuvada oturduğu erkeklerin avlanmaya, savaşa gittiği çağ çok geride kalmıştır.  Çalışan kadının önce kendisine, sonra ailesine ve ülkesine daha yararlı olduğuna inanıyorum.
Bütün gününüz çalışmakla geçmiyor herhalde. Ev işleri de yapıyor musunuz? En son hangi ev işini yaptınız?
Çok yoğun bir çalışma hayatım olduğu için ev işlerinden kendimi mümkün olduğu kadar uzak tutmaya çalışıyorum.
Yemek pişirir misiniz? Yöresel lezzetlerle aranız nasıl?
Mutfağa girecek olursam en zor yemeği bile başarı ile pişiririm. Giderek insanın damak zevki gelişiyor. Yöresel lezzetler benim için çok kıymetli. Ege’nin sade servis edilen güzel pişmiş taze balığını ve yanında haşlanmış taze yeşillikleri hiçbir şeyle değişmem.
Bize yaşadığınız şehir İzmir’i anlatır mısınız? Sizi yaşadığınız şehre bağlayan nedir?
Ege, İzmir dünyada yaşanılacak en güzel yer. Beni Ege ’ye insanı ve denizinin mavisi bağlıyor. İzmir’ in dünyadaki şehirler arasında da layık olduğu yeri almasını isterim.
Zaman ayırdığınız için teşekkür eder, güzel bir hafta sonu dilerim.
Röportaj: Nurhan Demirel

TEST: Türkiye'nin en güzel kızları hangi saç bakım ürünlerini kullanıyor?



Bu hafta ki test konum saç bakım ürünleri ama yaklaşık bir aydır bu test için çalışıyorum. Bu test için hem bir çok ürün test ettim hem de Türkiye’nin tescilli güzellerinin kendi ağızlarından hangi saç bakım ürünlerini tercih ettiklerini öğrendim. İşi saç analizi yaptırtacak kadar abarttım. Aslında saç analizi yaptırmak biraz tesadüf oldu. “İyi olacak hastanın, doktor ayağını gelir” derler ya, işte öyle bir şey. Eczaneye ilaç almak için uğramıştım. Foltene marka ürünlerin temsilcisi saç analizi yapıyormuş. Bana size de yapalım mı dediler. Cevap malum; tabii ki evet!..

Saç uzmanının söylediğine göre; saçımda aşırı yağ salımı nedeniyle gözeneklerde tıkanma oluşmuş. Bu nedenle saçlarımı çok sık yıkamamam gerekiyormuş. Haftada 3 kez yıkamam yeterli olacakmış. Saç uzmanı, arındırıcı şampuanlar kullanmam ve sık sık şampuan değiştirmememi öneriliyor. Son olarak da şampuanı saçımda köpüklü olarak 5 dk. bekletip, bol su ile durulamam tavsiye ediliyor. Saç bakımı ürünleri olarak da Foltene marka ürünler tavsiye ediliyor. Malum saç uzmanı o marka için çalışıyor. Başka bir ürün tavsiye etmesini bekleyemeyiz doğal olarak…

Siz hangi şampuanı kullanıyorsunuz?
Ben de her genç kadın gibi bu yaşıma kadar neredeyse bütün şampuan, saç kremi ve bilumum aktar formüllerini test ettim. Bu yüzden kendimi İsviçreli Bilim Adamları gibi hissediyorum. Bu zamama kar kullanıp da en çok memnun kaldığım şampuanlar sırasıyla KerastaseLoreal Elseve ve Pantene. Son zamanlarda ise Hayashi 911 Emergency Shampoo kullanıyorum. Favori ürün listeme bu şampuan da dahil oldu. Özellikle kokusunu ve bol köpüğünü çok sevdim. Saçlarım banyoda adeta Simpson ailesinin saç modelini alıyor. Üstelik şampuanın köpüğü de göz yakmıyor. Onu da son yaptığım banyoda keşfettim. Refleks olarak saçımı şampuanlarken  gözlerimi yanmasın diye genellikle kapatırım. Bugün kaza ile gözüme köpük kaçtı ama gözüm yanmadı.  O anda yeni bir şey keşfetmenin mutluluğu ile kafasına elma düşüp de yer çekimi kanunu bulan, Newton gibi mutlu oldum.

En beğendiğim saç bakım ürünleri
Bu hafta saçlarımla ilgili bir sürü iltifat aldım. Saçların ne kadar dolgun görünüyor… Saçların ışıl ışıl parlıyor… Daha önce saçların bu kadar dolgun değildi… vb. Tabii ki de hangi şampuanı kullandığım da merak konusu oldu. Herkese üşenmedim, verdim şampuanın adını. Ancak ürünü tek başına kullandığımda saçlarım uzun ve boyalı olduğu için taramakta sıkıntı yaşıyorum. O yüzden şampuanın yanı sıra Gliss Boyalı ve Röfleli Saçlar için Renk Koruyucu Bakım Maskesi kullanıyorum. Zaten çoğumuzun saçları işlem görmüş olduğu için tek başına bir şampuan yeterli olmuyor.

Benim saçlarım ne kadar ahenkle dansetse de tescilli güzellerle yarışacak kadar iddialı değilim. Türkiye’nin en güzel kızları hangi saç bakım ürünlerini kullanıyor merak ediyor musunuz? Ben merak ettim, saçlarını en çok beğendiğim modelleri telefonla arayıp tek tek saçlarının güzellik sırlarını sordum.  İşte Türkiye’nin en güzel saçlı modellerinin saç bakım sırları…




Leyla Lydia Tuğutlu (Miss Turkey 2008 Türkiye Güzeli): Saçlarım için Sebastian Hydre şampuan kullanıyorum. Schwarzkopf Gliss kür saç kremi ve Schwarzkopf Gliss sıvı saç kremi kullanıyorum. Arada doğal badem yağı ile saç diplerine bakım yapıyorum.


Ebru Şam (Miss Turkey 2009 Türkiye Güzeli): Yıllardır Kerastase şampuan ve saç bakım ürünleri kullanıyorum.



Senem Kuyucuoğlu ( Miss Turkey 2009 Türkiye 2. Güzeli): Yurt dışında satılan bir marka kullanıyorum. Bu marka geçen yıl Best Model yarışmasında sponsorumuzdu. Markanın ismi Chi. Markanın şampuan, bakım ürünleri, ve normal vücut losyonları var. Saçımı şekillendirdikten sonra da saç şeklimin kalıcı olması için aynı markanın sprey ve biryantinini kullanıyorum.



Irmak Atuk (2002 Best Model birincisi ve  2002 Best Model of the World ikincisi): Saç şampuanı olarak; saç dökülmesine karşı bitkisel bir şampuan olan, eczaneden aldığım Bioxcin saç şampuanını kullanıyorum. Sonrasında nemli saçıma Kerastase markasının Nectar Thermique isimli bakım kremini uyguluyorum. Bu ürün aynı zamanda ısıya karşı saçlarımı koruyor ve ayda bir mutlaka kuaförümde saçlarıma özel nem bakımı uygulatıyorum.




Tuğçe Sarıkaya (2009 Best Model Of Turkey birincisi ve Best Model Of The World üçüncüsü): Saçlarımı Pantane’in temel bakım şampuanıyla yıkıyorum ve aynı markanın saç kremini kullanıyorum. Benim saçlarım genel olarak biraz işlem gördüğü ve kurumaya müsait bir saç yapısına sahip olduğu için son bir kaç aydır her gün saçlarımı yıkamıyorum. 2 günde bir saçlarımı şampuanla yıkayıp, saçımı biraz yağlandırmaya ve beslemeye çalışıyorum. Aktarlarda satılan bütün içeriği yağlı ve yoğun bakım sağlayan bütün maddeleri saçlarıma sürebilirim çünkü doğal olan ürünlerin hiç bir zararı olduğunu düşünmüyorum. Bazen saçıma zeytinyağı sürüyorum, bazen fındık yağı, bazen badem yağı ve mutlaka bu yağları 2 saat kadar saçımda bekletiyorum. Bu yağların  saçlarıma çok yararını gördüm. Hatta bazen zeytin yağının veya badem yağının içine bir yumurta kırıp, öyle saçıma sürdüğüm de oluyor. Mutlaka 2 haftada bir de saçlarıma kuaförümde Kerastase’ın hayat çimentosu serumundan yaptırıyorum. Bunun da faydasını çok gördüm. 5 serum kullandıktan sonra ara veriyorsunuz bakıma çünkü çok güçlü bir bakım. Benim saçlarımın uçlarındaki kırıklarını onarıp, yeniden yapılandırdı diyebilirim. Saçların sadece dıştan bakımla beslenebileceğine de çok inanmıyorum. Bu yüzden her gün saçlar ve tırnaklar için en önemli vitamin kaynağı olan E Vitamininden tüketmeye de çok özen gösteriyorum. Bence güzel saçların sırrı saçlara çok işlem yaptırmamak, doğal yağ ve bakım ürünlerini kullanmak. En son olarak da saçları içten E Vitamini ile beslemek.


Eda Sedalı (Best Model Of Turkey 2009 birincisi): Saçlarımın sağlığını herşeyden önce sağlıklı beslenmeme ve boyatmamış olmama borçluyum. Saç spreyi veya benzeri şekillendiricileri de defileler dışında kullanmıyorum. Şampuan olarak Gliss kullanıyorum ve saçımı taramadan önce Gliss’in sıvı saç koruyucu spreyini muhakkak sıkıyorum. Krem kıvamındaki yoğun şampuanlardan kaçınıyorum çünkü saçı ağırlaştırıyorlar. Mecbur kalırsam avucumun içinde sulandırdıktan sonra saçıma uyguluyorum.




Tuğçe Dural (Best Model Of Turkey 2009 ikincisi): Saçlarım için Elseve yağlı saç serisini kullanıyorum. Saçlarımı ilk önce şampuanlıyorum sonra aynı serinin kremini uyguluyorum. Ardından Bed Head Tigi serisinden Ego Boost’un saçta kalan nemlendiricisini kullanıyorum. Ayriyeten Paul Mitchell’in Awapuhi’li saç nemlendiricisini kullanıyorum. Saçlarımın ucu kırık olduğunda Paul Mitchell’in saç için de vücut için de kullandığım nem spreyini uyguluyorum. 15 günde bir kuaföre gidiyorum, şok bakım yapıyorlar. Ayrıca evde de haftada bir Hollywood yıldızlarının kullandığı Terax’ın bakımını uyguluyorum.



Elif Ece Uzun (Model): Saçlarımı yaktıktan sonra çok dikkat etmeye başladım. Saçlarımın rengini koyu yaptım ve her hafta bakım yapıyorum. Saç için besin desteği alıyorum ve bitkisel yağlar kullanıyorum. Saçlarımı güneş ışığına çok maruz bırakmamaya çalışıyorum. Yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız vitamin ve besinlerden ötürü düzenli uyku, sigara kullanmamak ve stresten uzak durmaya çalışmak da bana çok yardımcı oluyor. Saçlarım şu anda çok istediğim gibi değil ama uyguladığım bakımlardan sonuç almaya başladım, saçlarım düzeliyor.
Saç bakımında Telovium kapsül kullanıyorum. Günde isteğe bağlı olarak 1-2 defa. Çok yararlı bir ürün. Kerastase’ın çimento serisini kullanıyorum bir de. Bitkisel ürünlerden de Natur Bee markalı saç spreyini kullanıyorum. Bitkisel yağlar var içinde. Tabii bu ürünleri kullanacakların besin desteğini kullanmadan önce doktora başvurmaları gerekir. Kuaförde artık bakım yaptırmıyorum, kendi saç bakımımı kendim yapmayı tercih ediyorum.

Çiğdem Büyükköprü (Model): 
Pantene ve Elidor’u dönüşümlü olarak kullanıyorum. Bu markaların normal saçlar ve hacimli saçlar için olan çeşitlerini tercih ediyorum. Sürekli aynı şampuanları kullanmıyorum. Saç kremlerini de aynı şekilde kullanıyorum. Aktardan badem yağı, zeytin yağı ve susam yağını karıştırıp, banyoya girmeden saçlarıma uyguluyorum. Bu karışım saçlarımda ne kadar kalırsa, o kadar iyi. Bu bir kaç saat de olabilir, gün boyunca da olabilir. Susam yağının saç kırıkları için iyi olduğunu duymuştum. Saç da çıkarıyor. Bu kürü haftada bir yapıyorum. Zeytinyağı saçlarıma parlaklık veriyor. Hepsinin besinleri farklı olduğu için saç beslenmiş oluyor. Küçüklüğümde bir kaza geçirmiştim ve yaralanmıştım. Yaramın üzerine her gün susam yağı sürüyordum. Susam yağı, zamanla yaramın üzerinde ki hücreleri yeniledi ve kıllanma yaptı. Böylelikle kıl köklerinde faydalı olduğunu kendim görmüş oldum. Susam yağı ile vaktiniz varsa her gün, yoksa hafta da bir bakım faydalı olabilir. Bir de banyodan çıkarken 1 kova suya 1 çorba kaşığı sirke atıyorum. Bu suyla saçlarımı duruluyorum.
Ayda bir kez de saçlarımı yeşil renkte olan doğal zeytinyağı sabunla yıkıyorum. Zeytinyağlı sabunun saçlarıma iyi geldiğini ve saçıma hacim kazandırdığını hissediyorum. Kuaföre hiç gitmiyorum diyebilirim . Saçlarımı kendim yapıyorum. Kuaförlerin saçlarımı yıprattığını düşünüyorum. Saçlarımı evde kendim boyuyorum ve boyası geldiğinde kuaförde kestiriyorum.

Arkadaş tavsiyelerini de tabii ki göz ardı etmedim. İşte benim güzel arkadaşlarımın kullandığı şampuan ve saç bakım ürünleri…

Selmin: Nurhan’cım şampuanlarla ilgili konuşmuştuk ya… Benim ilk aldığım NİVAL marka bir şampuandı. Maltepe’de yeni açılan büyükçe bir ‘modern aktar’dan almıştım. Bu markanın 1. sarımsaklı, 2. ısırganotlu, 3. sarımsak + ısırganotlu şampuanları var. 20 TL. Handikapı:hergün mutlaka kullanman gerekiyor. Yani işin ne kadar yoğun olursa olsun her gün bu şampuanla saçını yıkamaya zaman ayırmak zorundasın. Ama kullanımı güzel, hafif, sarımsak kokmayan, saçı iyi temizleyen ve kepek yapmayan bir şampuan. Kutunun bitmesine yakın saçımın dökülmesi azaldı. Öbek öbek, avuç avuç dökülüyordu; şimdi tel tel dökülüyor; baya azaldı yani…
Kutu bitince 1 kutu daha alayım diye bizim evin yakınında açılan bir başka ‘modern aktar’a gittim. Orada bu marka yoktu; FİYTOmarka sarımsaklı şampuan önerdi. Bu, daha ucuz, 15 TL. Üstelik yanında yine saç dökülmesine karşı sarımsaklı bir saç losyonu var. Losyonu uygulayıp 20 dakika bekliyor ve şampuanla yıkıyorsun. Fakat Nival’in şampuanı gibi hafif değil, saçta aynı hafiflik ve temizlik hissi bırakmıyor ve sanki biraz kepek yaptı.

Ayşegül: Canım bence Head and Shoulders’ı dene. Süper şampuan gerçekten. Valla 1 senedir kullanıyorum. Kepeği önlüyor, yağlanmayı geciktiriyor, saçımı canlandırdı. Tavsiye ederim. Tüm markaları neredeyse denedim. Blendax falan tüm iyi bilinenleri ama benim saçıma sadece bu şampuan uydu. Çeşitleri çok o yüzden tam özelliklerini sayamayacağım sana. Ama iyi bir şampuan olduğunu ve reklam için para almadığımı söyleyebilirim.

Ayşe: Ben de Head and Shoulders kullanıyorum beybi ama saç kremi kullanıyorum ayriyeten. Beni asıl mutlu eden o oluyo. Yumuşacık saçç.. Güzel krem her zaman kurtarır. Blendax’ınki epey yumuş yumuş yapıyor sanırım. Şu an Dove saç kremi var gerçi. İdeal saç kremini arıyorum ben de.

Aylin: Elseve boyalı saçlar için süper. Kırmızı renkli olan kuşum, krem kullanıyorum Watson’dan almıştım pembe şişeli olandı.

Yasemin: Panthene ve Dove’u dönüşümlü kullanıyorum. İkisinden de çok memnunum.

Eda: 90’larda Türkiye’deki en iyi şampuan Elidor’du. O zamanlar hem çeşit, hem de kalite açısından tekti. Biz de büyürken annem hep ondan kullanıyordu. Bir alışkanlık oldu böylece. Yani annemden görüp, örnek alıp Elidor kullanmaya devam ettim. Ama nedendir bilmiyorum iki seneden fazladır memnun değilim şampuanımdan. Markete gidince farketmeden onu alıyorum. Şimdi ise farklı bir şeyler arıyorum. Ama marka bağımlılığını severim. Yani kaliteli ve memnun kaldığım bir ürün istiyorum. O yüzden yavaş yavaş cesaret edip, yeni şeyler denemeye başladım.

Kader: Canım ben Head and Shoulders kullanıyorum. Memnunum. Kırılmaya karşı etkili olanını kullanıyorum. İşe yarıyor. Ben normalde Loreal’in mor şişesini kullanıyordum. Onda kreme gerek yoktu ama bu kullandığım sadece şampuan. O yüzden krem kullanıyorum. Saç kremi olarak da İpek’in saç kremini kullanıyorum. İpek saç kremi çoğu pahalı kremden daha güzel. Fiyatı iki TL  falan. Özellikle sarı kutusu olanı süper.

Melike: Valla uzun zamandır bitkisel şampuan kullanıyorum ben tatlım. Otacı’nın Isırganlı bitkisel şampuanını kullanıyorum. Eczaneden satın alıyorum.

Ayfer: Benim genel olarak saç problemim olmadığı için şampuan seçiminde sıkıntı duymuyorum ama şu ana kadar Pantene saçlarıma en yi gelen şampuan oldu. Şimdi Gliss kullanıyorum. İstek dışı sebeple denemiş oldum ama o da oldukça iyi saçlarım yumuşacık oluyor.
Güzel bir şampuanmış. Saçlarım boyalı olduğu için krem de kullanıyorum. Boya olmasa krem gereksiz bence. Saçın doğal yumuşaklığı yeterli. Şampuanı Pantene kullandığımda kremi de Pantene alıyorum. Sanki diğer şampuanla Pantene’in kremi pek uyumlu olmuyor. Şuan Elidor’un saç kremini kullanıyorum ve çok memnunum. Değişik markaları çok denemedim açıkçası. İpek,Hacı ŞakirAvon gibi basit markalardan denemiştim ama memnun kalmadım. Pantene ve Elidor’un saç kremlerinin yerini tutmuyorlar kesinlikle. Onlar da eşdeğerlerine göre fena değil, hiç olmayan yerde kesinlikle işe yarıyorlar.

Özden: Head&Shoulders kullanıyorum, çok memnunum bebiş. Saç derimde kuruma olduğu için bir tek o iyi geliyo.

Monday, October 18, 2010

Moda tasarımına bez bebek dikerek başladı

Şebnem Şahin, tekstilci bir ailenin moda tasarımcısı kızı ve futbolcu Murat Şahin’in eşi… Şahin’in moda tasarımcısı olma serüveni aslında eşi Murat Şahin’le evlendikten sonra başlıyor. Evlendikten sonra okullu olan ve ikinci üniversite olarak da Moda Tasarımı okuyan Şebnem Hanım, “Masum ve Vahşi Vampir” konseptli ilk defilesini Çırağan Sarayı’nda düzenlediği bir organizasyonla gerçekleştirmişti. Daha sonrasında ise “Peri Tozu” ismini verdiği konseptini moda severlerin beğenisine sunan Şebnem Hanım, moda otoritelerinden tam not aldı. Aslında tasarımcı, kendini bildi bileli kumaşların içerisinde. Şahin’in profesyonel olarak moda tasarımcısı olması ile birlikte ailenin Bursa BUTİM’de ürettiği kumaşlar, şimdi tasarımcının atölyesinde tasarım kıyafetlere dönüşüyor. Bu hafta ki röportaj konuğum Moda Tasarımcısı Şebnem Şahin ve işte Şebnem Hanım’ın gözünden moda dünyası…
©KadınMAG- Mehmet Yüksel Photography
Sizi biraz tanıyalım… Şebnem Şahin kimdir? Hayat hikayenizi anlatabilir misiniz? 
Bursada doğdum büyüdüm ama aslen Diyarbakır’lıyım. Ailem ben doğduktan bir süre sonra Diyarbakır’a yerleşti. Üniversite eğitimimi orada tamamladım. Dicle Üniversitesi’nde Bilgisayarlı Muhasebe okuyup, stajerlik döneminde hemen evlendim. Evlendikten sonra Moda Tasarımı okudum 4 yıl boyunca. Bir yıl önce de İtalya’ya gidip, bir yıl süre ile İtalyanca ve İngilizce ağırlıklı eğitim yapan bir okulda Moda Tasarımı üzerine eğitim gördüm. Eğitimi bitirdikten sonra son bir yılda profesyonel olarak Moda Tasarımcısı olarak çalışıyorum.
Modaya ilgi nereden geliyor? Nasıl moda tasarımcısı olmaya karar verdiniz? 
Çocukluğumdan beri tekstil sektörünün içindeyim aslında. Tekstilci bir aileden geliyorum. Amcamlar Bursa BUTİM’de, İnegöl ve Burgaz’da tekstil imalatı yapan fabrikaları var. Bu fabrikalarda ipek hem ham olarak imal ediliyor, hem de yurt dışına ve yurt içine satılıyor. Büyük bir ihracat ve ithalat söz konusu. Kıyafetlerimin çoğunda aile şirketlerinin ürettiği kumaşlardan kullanıyorum. Ben zaten kumaşların içinde doğdum diyebilirim. Hangi kumaşın ne olduğunu, özelliklerin ne olduğunu biliyorum.
Sonradan modacı olmadınız. Öyle mi? 
Zaten tekstilin içinde doğdum ben, kendimi hep kumaşların içinde hatırlıyorum. Hiç bir kumaşımızı biz dışarıdan almazdık. Bütün aile evinde bizim üretimimiz olan kumaşları kullanırdı. Elbiseler yapılırdı, kıyafetler dikilirdi. Hatta ev tekstilini bile kendi kumaşlarımızdan yapılırdı. Evimizdeki perdelere kadar kendi bünyemizden çıkan kumaşlarla yapılırdı. Benim profesyonel olarak moda tasarımcısı olmamla birlikte bu kumaşlar, tasarım ürünlere dönüştüler. Aile olarak hem üretip, hem tasarlayıp hem de bu işin toptan ve  perakendeciliğini yapıyoruz.
Nasıl moda tasarımcısı oldunuz?
Tekstilin içinde olmayı çok istediğim için evlendikten sonra 4 yıl Tekstil Moda Tasarımcılığı okudum, dışarıdan eğitim aldım. Dayanamadım İtalya’ya gittim. Bolonya’da bu işin eğitimini aldım. Dört dörtlük olmak istedim.
Bir moda tasarımcısının hangi alanlarda uzmanlaşmış olması gerekir? 
Bir moda tasarımcısı demek sadece çizim yapmak değildir benim için. Hem çizim yapmak, hem ölçü almak, hem kalıbını çıkarmak, hem dikmek, hem kesmek, hem de üstündeki ayrıntısını provasını ve işlemesini yapmak. A’dan Z’ye herşeyi yapabiliyorsan benim için “Moda Tasarımcısı” odur.
- Moda tasarımına bez bebek dikerek başladı -
Elbise tasarımına nasıl başladınız? 
Ben küçükken annem fabrikadan gelen kumaşlarımızı değerlendirmek için evde kumaşları biçip, dikerdi. Bu manzarayı hiç unutamıyorum zaten. Ben de bir şeyler yapabilmek için uğraşır dururdum. Sonra kendime bez bebekler dikmeye başladım. Bez bebek yapardım, içine sünger koyardım. Bir de dayanamaz tel yapardım. Babam müteahhit olduğu için alet çantasında bu tarz malzemeler bulunur genellikle. Telleri büker, üzerine sünger geçirir ve bez bebek yapardım. Üstüne elbiselerini de dikerdim. Amcamın kızları ile biz küçükken yarışma yapardık. Sonra annelerimizi çağırır, en güzel kıyafeti dikenleri seçtirirdik. Herkes kendi çocuğunu seçerdi ama ..
Tasarımcı olmaya isteğinizi tetikleyen ne oldu? Bir elbisenin tasarım hikayesini anlatabilir misiniz? 
Daha önce de belirttiğim gibi her zaman tasarım yönüm kuvvetliydi ama bunu profesyonel hayata taşımamıştım. Bu yeteneğimin üzerine gidip, kendimi geliştirmeyi istiyordum fakat evliliğim ve çocuklarım benim için iş hayatından her zaman önce geldiler. Aile hayatımda her şeyi oturttuktan sonra ve yaşadığım bir tecrübe ile profesyonel olarak iş hayatına girmeye karar verdim. Çocuklarımı yetiştirirken de modayı taki ediyor, kendime göre kritikler yapıyordum. Ne zaman yakın bir arkadaşımın düğününde yabancı ünlü bir markadan aldığım ayakkabı ve yine ünlü bir modacıya yaptırdığım elbisem bana rahatsızlık vererek, o düğünün tadını çıkarmama ve doya doya gelin arkadaşıma eşlik edememe sebep oldu. İşte o zaman hemen bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm ve her zaman düşlediğim şeyi hayata geçirdim. Böylece hem tekstil hem de ayakkabı tasarımlarımı çoğaltarak, rahatlık ve şıklığın bir arada olabileceğini gösterdim. Belirtmek istediğim bir diğer önemli detay ise; bütün tasarımlarımın hayata geçerken de benim elimden geçiyor olması. Özellikle defilelerimde sergilediğim tüm koleksiyonlarım neredeyse sadece benim elimden geçiyor. Zaten defilelerimin fantastik bir konsepti var. Bu konseptler atölyedeki çalışanları çoğu zaman zorluyor. Bu yüzden mecburen devreye girmek zorunda kalıyorum. Okuduğum kitaplar, dinlediğim şarkılar ya da izlediğim filmler beni etkiler. Her şeyden esinlenebiliyorum.
Tasarımını yaptığınız kıyafetlerin aynı zamanda aksesuarlarını da siz hazırlıyorsunuz. Kıyafetlerle birlikte aksesuar kullanımı nasıl olmalı?
Kıyafette aksesuar bir imza. Basic bir kıyafet yapmak zaten çok kolay. Basic bir kıyafetle bir aksesuar yaratmak,o kıyafete bir imza atmak, başlı başına bir olay benim için. Özellikle aksesuarın elimden çıkmasını istiyorum. Çünkü hangi kıyafetin, hangi aksesuarla kullanılabileceğini bizim ekip bilemez. Kıyafet benim içimin bir yansıması olduğu için, tamamlayıcı aksesuarın da benim tarafından belirlenmesi gerekiyor. O yüzden her kıyafet önce benim elimden geçiyor.
Sizin tasarladığınız aksesuarların özelliği nedir?
Benim yaptığım kıyafetlerimin en büyük farkı; hiç bir aksesuara gerek duyulmadan giyilmesi ve içinde rahat edebilmeniz.
Her elbisenin kendine özel aksesuarı var mı? 
Var tabii ki. Hiç bir şeyi olmasa düğmesi farklıdır. Enteresan düğmeler takıyorum, o zaman farklı bir kombinasyon oluyor. Benim hazırladığım kıyafetlerin muhakkak bir özelliği vardır.
Ayakkabı tasarımına nasıl başladınız? 
Çok ünlü bir markadan ayakkabı almıştım. O ayakkabıyla yemeğe ve ardından eğlenceye gittim ama o akşam eğlenceyi bırakıp, eve dönmek zorunda kaldım. Çünkü ayaklarımın kenarı kanamış ve su toplamıştı. Ben dünyanın parasını verip de ayaklarım o ayakkabının içinde rahat etmediği sürece o ayakkabı benim için özel değildir. O ayakkabı iyi ayakkabı da değildir.
Şebnem Şahin tasarımı ayakkabıların özellikleri nelerdir? 
Rahat ve şık ayakkabıdır.
Ortopedik ayakkabının şık versiyonu mu yani?
Bizim tasarımlarımız ortopedik değil ama beş-altı saatte üstünde durup da ayağınızı rahatsız etmeyecek ayakkabılar yapıyoruz.
Ben de ayakkabıların ayağımı vurmasından çok şikayetçiyim. Bunun üstesinden nasıl gelebiliriz? Topuklu ayakkabılarla yürüyebilmek için kişiye özel ayakkabı mı yaptırmamız gerekiyor? 
Her ayağın farklı bir özelliği vardır. Bazıları kemiklidir, bazıları taraklıdır, bazılarının parmakları uzun, bazıları parmakları küçüktür. Her ayağın farklı bir yapısı vardır ve ona göre farklı bir ayakkabı kalıbı çıkarılır. Bu yüzden ayakkabı tasarımında iç kalıp çok önemli. Kalıplarımızı İtalya’dan getirtiyoruz ve her ayağa %80 rahat uyabilecek hand made yani el yapımı ayakkabılar yapıyoruz.
Her kıyafet için başka ayakkabıya ihtiyaç duyuyoruz. Her kıyafete göre ayakkabı yaptırmak biraz pahalıya mal olur sanırım…
Ben evladiyelik ayakkabı yapıyorum. Siyah bir ayakkabının modası asla geçmez. Muhakkak bir lame, bir dore ayakkabı her zaman modadır.
“Her kadının kırmızı bir ayakkabısı olmalı”
Her kadın muhakkak bir kırmızı ayakkabısı vardır. Evladiyelik yaptır, dursun. İstediğin kıyafetin altına rahatlıkla giy.
Kişiye özel ayakkabı yaptırmanın maliyeti nedir? 
Maliyet el işçiliğinde çok yükseliyor. Kişiye özel ayakkabı yaptırmanın maliyeti 1000 TL’den başlıyor.
Ayakkabı tasarımı neden kişiye özel olmalı? 
Kişinin kendisini güvende hissetmesi rahat bir ayakkabı ile mümkündür. Elbiseyi de tamamlayan, hatta bazen gösteren ayakkabıdır. Bu yüzden ayakkabı benim için çok önemlidir. Ayakkabı üreticileri genellikle görüntüye önem veriyor. Evet görüntü önemli ancak rahatlık çok daha önemli. Hele ki konu ayakkabıysa… Bu yüzden ayakların rahat edebilmesi için kişiye özel ayakkabı tasarımı yapılması gerekiyor.
- Bir çift ayakkabı bir haftada yapılıyor -
Bir ayakkabının yapım sürecini anlatabilir misiniz?
Ayakkabı tasarımına başlamadan önce ayakkabı satın almak benim için çok kolaydı. Beğendiğim ayakkabıları satın alıyordum. Ancak ayakkabı işinin içine girince her bir modelin 33 kalem oluğunu öğrendim. Bir ayakkabı yapmak, bir haftamı alıyor. El yapımı olduğu için süre uzuyor haliyle…
- Malzemeler İtalya’dan geliyor -
İtalya’nın ünlü ayakkabı üreticisi olan Manipel markasının Türkiye distrübütörlüğünü aldım. Kişiye özel tasarladığımız ayakkabılarda kullanılan malzemelerin tümü İtalya’dan geliyor. Ökçe, taban, aksesuarın hepsi İtalya’dan geliyor. Türkiye’den hiç bir malzeme kullanmıyoruz. Kişinin ayak ölçüsüne göre bu malzemeler şekillendiriliyor. Ayakkabı tasarımlarımda özellikle yılan derisi, tay derisi ve gerçek deri kullanıyorum. Bu yıl ki koleksiyonumda özellikle tay derisine ağırlık verdim.
Tay derisinin özelliği nedir? Neden tay derisini tercih ediyorsunuz? 
Tay derisinin özelliği hem yumuşak hem kısa tüylü olması. Mesela koyun ve inek postlarında deri uzun tüylü ve lekeli oluyor. Tay derisi hem lekesiz hem de ipeksi bir deri. Hem de kokmuyor. Biz deriyi lazerle işletip, deriye zarif bir dantel deseni veriyoruz.
Ticari faaliyetlerinizden bahsedebilir misiniz biraz? Tasarımlarınız nerelere ihraç ediliyor?
İtalya’ya ihracat yapıyoruz, Bolonya ve Floransa’ya. Hem de ithalat yapıyoruz. Aksesuarlar, ökçeler, deriler ve bazı özel kumaşları İtalya’dan getiriyoruz.
- Tasarımları Beymen ve Vakko’da satılıyor -
Türkiye’de hangi firmalarla çalışıyorsunuz?
Sadece Beymen ve Vakko’ya ürün veriyorum.
“Tasarımlarımı en iyi Seda Sayan taşıyor.”
Hedef kitleniz kimler? Kimleri Şebnem Şahin tasarımı kıyafetler giyiyor? 
Benim hedef kitlem modern ve şık giyinmeyi seven her kadın diyebilirim. Başta Seda Sayan ve Zerrin Özer kıyafetlerimi giyiyor. Özellikle Seda Sayan’ı giydirmeyi çok seviyorum. Vücut yapısı olara Seda Sayan’ı çok beğeniyorum. Kıyafetlerimi en iyi Seda Sayan’ın taşıdığını düşünüyorum. Sada Sayan, hem dişilik hem de kişilik bakımından çok hoş bir bayan. Kadın formu dediğin zaman vücut yapısı balık etli, göğsü, kalçası, benim için yerli yerinde.
“Seksi görünmek için bir yerlerinizi açmanıza gerek yok”
Benim kıyafetlerim biraz seksi kıyafetler. Kıyafetlerimde sadece seksiliği ön plana çıkarmak için dekolte kullanmıyorum. Benim tasarladığım kıyafetlerde kadının dişiliği bir bütün olarak ortaya çıkıyor. Mesela bacağı açarsan, göğsü kapatmak zorundasın. Göğsü kapatırsan, bacağı açmak zorundasın. Kadınlar genellikle seksi olmak için muhakkak bir yerlerinin açık olması gerektiğine inanıyorlar. Seksi görünmek için bir yerlerinizi açmanıza gerek yok. Benim komple kapalı kıyafetlerimde bile kadın kendisini seksi gösterebilir. Bunun için kadın dişiliğini vurgulayacak kıyafetler hazırlıyorum.
Bir defileye nasıl hazırlanıyorsunuz? Süreç nasıl işliyor? 
Önce kafamda bir hikaye yaratıp, işe başlıyorum. Mesela ilk defilem Masum ve Vahşi Vampir’de
koleksiyonun ismiyle başladım. Masum vampirleri romantik yaptım, Alacakaranlık – Twilight’taki gibi. Vahşi vampir de kötü karakter oldu. İyi vampir ve kötü vampirleri birarada kullandım. Her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötülüğü içinde bir iyilik yok mu zaten?
Her hikayede tezatları bir araya getiriyorsunuz…
Benim koleksiyonlarımın özelliği her hikayede tezatları biraraya getiriyor olmam. Sadece Peri Tozu defilemde bunu yapmadım.
©KadınMAG-Mehmet Yüksel Photography
“Her kadın benim için bir peridir”
Hangi kadın bir peri gibi giyinmek istemez ki? “Peri gibi oldu” derler ya… İşte ben de giydirdiğim kadınlara böyle dedirtmek istiyorum….
Sihire inanır mısın?
İnanırım.
Ben sihire inandığım için o sihiri içinden dışarı yansıtman gerekiyor. Önce sen vücudunu tanıyıp, kişiliğini karakterini bilip de ona göre giyinirsen peri gibi olursun.
Her kadın bir peridir aslında…
Bence öyle. Sadece birisin değnekle dokunup, onu göstermesi lazım. Biz moda tasarımcılarının da aslında tam olarak yaptığı şey bu. Çoğu kadın kişilik karakterine göre giyinmediği için kıyafet seçimi konusun da çoğu zaman yanlış seçimler yapabiliyor. Vücut yapısına göre uygun kıyafeti giymek gerekiyor. Bazen görüyorum fazla kilolu bayanlar, yanlış seçimler yaparak daha fazla kilolu görünüyorlar. Aslında şişman kadınlar da güzeldir ama doğru kıyafet seçimi ile güzelliklerini daha iyi ifade edebilirler. Çok kilolu kadın giydirdim ve hepsi de kıyafetlerimi son derece güzel taşıyorlar.
Bir defileye nasıl hazırlanıyorsunuz? 
Önce hikaye yaratılıyor, sonra da konsept. Bu konsepte bir isim koyuluyor ve tasarımlar ona göre ortaya çıkıyor. Mesela Peri Tozu konsepti. Bir peri nasıl giyinir? Buna göre kıyafetler tasarlanıyor. Bir vampir nasıl olabilir? Dişi bir vampirse daha çok vahşi ve seksi bir görünüm sergiler.
Podyumda kıyafetlerinizi sergileyecek mankenleri nasıl seçiyorsunuz?
Manken seçimini kendim yapıyorum. Manken seçimini yaparken modellerin tasarımlarımı taşıyabilecek vücut ve yüz yapısına sahip olmalarına dikkat ediyorum.
“Baş mankenlerim Şenay Akay ve Tuğçe Dural”
En favori mankenleriniz?
Şenay Akay ve Tuğçe Dural. Şenay Akay tasarladığım kıyafetleri çok iyi taşıyor. Şenay Akay bence podyumun bir numaralı mankeni.
Defilelerinizde saç tasarımlarını kim yapıyor? 
Koleksiyonu hazırlarken mankenin sadece kıyafetini giyip, podyuma çıkmasını istemiyorum. Müziğiyle, saçıyla, makyajıyla, kaş yapısıyla, aksesuarları ve herşeyiyle konseptini önceden hazırlıyorum. Sonra kendi kuaförümle, MOS Kuaförle görüşüyorum. Hem MOS Kuaför hem de Mehmet Yıldırım benim bu konuda vazgeçilmezim diyebilirim. MOS Kuaför ekibiyle oturup, bir toplantı yapıyoruz. Dişler takılacak , beyaz lensler takılacak kızların gözlerine, saçları şu şekilde yapılacak, kanlar akacak diyorum mesela Masum ve Vahşi Vampir defilesinde. Peri Tozu defilesinde ise Yüzüklerin Efendisi’deki Elf’lerden hareketle yola çıkıyoruz. Perilerin kulakları uzun ve ince olur her peride olduğu gibi. Perilerde taçlar olur. Perilerde masum ve hafif pembe bir makyaj olur. Ve de Saçlar ıslak ve örgülü olur. Bütün bu detayları biz baştan konuşup, kıyafetlerle kombinasyon yapıyoruz.
-Vampirlere özel diş tasarımı yapıldı-
Defilelerde kullanılan aksesuarları nereden temin ediyorsunuz? 
Mesela Masum ve Vahşi Vampir defilesinde vampirlere plastik diş takmak istemedim, gerçek diş olsun istedim. Her mankeni tek tek dişçiye götürüp, dişlerine uygun vampir dişi yaptırdım.
- Hollanda’dan kulak getirtti -
Perilerin kulaklarını nerden buldunuz? 
Türkiye’den temin edemedik, Hollanda’da bulduk. Hollanda’da kostümcü birini bulduk. Bulduğumuz kulağa en yakın formdu ve 20 tane kulak yaptırdık.
Saç bulamadık, burada aksesuarcıda saç yaptırdık. Saçları ben çizdim, ben yaptırdım.
“Her kadın kendi kişilik karakterine göre giyinmeli”
Türk kadınlarının giyim kültürünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Türk kadınların giyinme kültürünü beğenmiyorum. Neden? Çünü Bağdat Caddesi’ne gidiyorsunuz, herkes aynı fabrikadan çıkmış gibi giyiniyor. Nişantaşı’na gidiyorsun, herkes aynı. Aynı tonlar, aynı renkler, aynı saçlar… Ben buna karşıyım. Senin bir kişilik karakterin varsa; o kişilik karakterine göre giyinmelisin. Her kadın kendi kişilik karakterine göre giyinmeli.
Tek tip giyinmeye karşısınız anladığım kadarı ile…
Modaya uyacağım diye insanlar kendilerine yakışmayacak şeyleri giyiyorlar. Örneğin; 90 kilo bir kadın modaya uyacağım diye beyaz dar pantolon ve üstüne pudra rengi bir  t-shirt giyebiliyor. Sence böyle bir şey olabilir mi? Tamam pudra giyebilirsin ama bu şekilde olmaz. Herkese yakışan renkler başka. Mesela sen geliyorsun bana kahverengi senin rengin değil, senin kişiliğini yansıtmaz. Seni soldurur, kapatır. Ama siyah senin rengin ve gerçekten çok güzel taşıyorsun. Gri rengi çok güzel taşıyorsun, beyazı çok iyi taşıyorsun. Vücut yapına göre renkleri kullanmanı tavsiye ediyorum. Bu konuda yönlendiriyorum seni mesela. Herkes vücut ölçülerine göre giyinmeli. Modaya uymak değil, kendisine yakışanı bilmek lazım. Özellikle kiloluların giyinme şekli çok yanlış. Halbuki kilolu kadınlar da çok güzel giyinebilir ve kendiyle barışık olabilirler.
Bu yılın renk modası nedir? Ben hangi renk kıyafetleri tercih etmeliyim? 
Özellikle mor giyinmen lazım, mor renk sana çok yakışır.
Başka? 
Bebek mavisi. Pudra mavisi derler. Pudra rengi de senin rengin. Ama asıl renklerin siyah ve gri diyebilirim. Kahve tonları kullanmamanı öneririm. Belki çok acı bir kahve olabilir ama kahvenin açık tonlarından, mesela sütlü kahveden uzak durmalısın. Sarı ve kırmızı da senin rengin değil. Bana gelsen asla sana bu renkleri giydirmem.
Ben de saydığınız renkleri kullanmıyorum zaten. 
Demek ki kişiliğini tanıyorsun. Kişilik karakterini analiz etmişsin, kendini biliyorsun. Sana neyin yakışıp, neyin yakışmayacağını kendin çözmüşsün.
2010 Sonbahar-Kış renk modasını yorumlayabilir misiniz? 
Başta Siyah ve beyaz zaten biz moda tasarımcılarının vazgeçemediği renkler. İki sezon boyunca pudra rengi de tasarımcıların favorisi. Sonra mor ve mavi gündemde. Bu renkleri kadınlar rahatlıkla kullanabilirler.
Şık görünmek isteyen kadınlar bu kış ne giysinler? Must-have listemizde neler olmalı? 
Kesinlikle popo hizasında tuniklerin olması gerekiyor. Bu kış bacaklar ön planda olacak. Diz altında çoraplar çok moda. Spor bir çizmeyle ya da plastik yağmur botları ile kıyafetlerinizi tamamlayabilirsiniz.
Gece kıyafetlerinde sırt dekoltesi bu sezon çok gözde. Bu sezon tasarımlarda göğüs dekoltesi pek kullanılmıyor.
2011 İlkbahar-Yaz modasında neler var? Bu yaz hangi renkleri giyeceğiz? 
Önümüzdeki sezona pembe ve pudra tonları hakim. Gri tonları, beyaz, ekrular, siyah…
2011 İlkbahar- Yaz sezonunda Barbie modasına mı uyacağız? 
Herkeste pembe ya da pudra rengi olması lazım. Ya bir t-shirt, etek, toka, küpe…
O halde saçlar da Barbie’ye benzeyecek? Barbie modası deyince insanın aklına sarı saçlar geliyor… 
Sarı saç bir kadına yakışıyorsa saçını sarıya boyatabilir uymazsa koyu tonlar daha idealdir. Benim ideal saç rengim mesela koyu renkler. Kumral olduğum için genellikle koyu tonları tercih ediyorum. Bana da sarı yakışmaz, neden modaya uyup da saçımı sarı yapayım. Hem kumral Barbiel’er de var. Herkes mizacına uygun renkleri kullanmalı. Saç ve makyajla doğal güzelliğin vurgulanmasından yanayım.
- Ünlülere stil önerileri –
Kim nasıl giyinmeli?
Beren Saat: Beren Saat vücuduna göre giyinmeyi biliyor. Sadece ayakkabı seçimi yanlış. Topuklu ayakkabı giyemiyor. Beren Saat’in Aşk-ı Memnu dizisinde profesyonel modacılarla, özellikle Özgür Masur’la çalışmış olmasının giyim zevkini olumlu yönde etkilediğini düşünüyorum. Bence Özgür Masur, Beren Saat’i çok iyi ifade etmiş.
Sinem Kobal: Yaşına göre biraz daha olgun ve frapan giyiniyor. Sade ve şık kıyafetlerle güzelliğini ortaya çıkarabilir. Yaşına uygun, daha sade kıyafetler giydiğinde kendini daha iyi ifade edeceğini düşünüyorum. Bazen kabarık elbiseler giyiniyor. Dolayısı ile vücudunu kapatıyor. Vücudunu saran  kıyafeter bence ona daha çok yakışır. Giydiği kıyafetlerden dolayı vücut hatları belli olmuyor. Göğüs bölgesini vurgulayacak seçimler yapabilir.
Tuğba Büyüküstün: Tuğba Büyüküstün’ün yüzü zaten çok güzel. Yüz güzelliğini ortaya koyması için sade ve şık kıyafetler giymesi onun için yeterli. Kendini göstermesi için göğüs dekoltesi kullanmasına gerek yok. Bacaklarını ortaya çıkarması lazım.
Özlem Önal: Kendine göre giyinmesini biliyor ama çok makyaj yapıyor. Aslında çok güzel bir yüzü var ama aşırı makyajla yüz güzelliğini kapatıyor. Çok sade bir makyajla yüz güzelliğini ortaya çıkarabilir.
Eda Taşpınar: Eda Taşpına kendi koleksiyonundaki kıyafetleri giymeye çalışıyor ama giydikleri ile ikoncan olamaz. İkon, bir şeyi ilk defa ve sıradışı bir şekilde yapan kişiye denir. İkoncan da cesaret isteyen kıyafetleri giyen insanlara denir. Cesaret derken insanının kendini palyaçoya benzetmemesi gerekir. O zaman palyaçoların hepsi cesaretli, ikoncan… Türkiye’de “İkoncan” kavramı, aşağılayıcı bir nitelendirme olarak kullanılıyor. Eda Taşpınar, uzun boylu ve uzun bacaklı bir kadın. Vücut yapısı da biraz erkeksi diyebilirim. Geniş omuzlu olduğu için kendisine vatka yakışmaz. Bazen ceket giydiğinde yüz ifadesi tamamen kayboluyor. Göğüsleri küçük olduğu için göğüs dekoltesi kullanmaması gerekiyor. Göğüs dekoltesi yerine dikkati bacaklara çekebilir. Son derece düzgün ve uzun bir bacak yapısına sahip. Sıt dekoltesinin de ona çok yakışacağını düşünüyorum. Sporcu ve erkeksi bir vücuda sahip olan bir bayan olduğu için Eda Taşpınar’a tavsiyem spor ve şık giyimi tercih etmesi.
Pınar Altuğ: Pınar Altuğ’a uzun abiye hiç yakışmıyor. Göğüs ve bacak dekoltesini ben kendisine çok yakıştırıyorum. Abartılı kıyafetler giydiğinde yaşından daha büyük gösteriyor. Yaşına göre giyinmesi gerekiyor.
En kötü giyinen ünlüler
Demet Akalın, Ebru Gündeş, Petek Dinçöz ve Hande Yener kişilik karakterlerine göre giyinemiyorlar. Gülşen ve Bengü giydiklerini kendilerine yakıştırmayı biliyorlar.
“%70’lere varan indirim giyinme kültürünü olumsuz yönde etkiliyor”
%70’lere varan indirimler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’deki satış ve uygulanan indirim politikaları oldukça yanlış. Avrupa’da her yıl indirim tarihleri önceden belirlenir ve duyurulur. Biz de ona göre gidip, alışverişimizi yaparız. Bir gün belirlenir, o günde bütün mağazalarda aynı oranda indirim uygulanır. Türkiye’de ise tam tersi bir durum söz konusu. Bir marka %70 indirim yapıyor, ardından diğer markalar %50, %40, %20 oranlarında indirim furyasından geri kalmamak için orantısız bir şekilde indirime giriyorlar. Bu konuda Vakko’nun sahibi Cem Hakko’yu takdir ediyorum. Bu konuda kendisi sektöre bir çok uyarıda bulundu fakat kimse dinlemedi.
%70’lere varan indirimler gerçeği yansıtıyor mu? 
Bu indirimler gerçeği yansıtmıyor. Ürünlere suni fiyatlar konuluyor. Mesela Türkiye’den çok ünlü bir markanın mağazasından 2000 TL’lik bir çizme satın alıyorum. Üstünden bir ay bile geçmeden bir bakıyorsun ki satın aldığım çizme %50 indirime girmiş. Üzülüyorsun. Kasada da %20 indirim yapılıyor. Sonuçta %70 indirim uygulanmış oluyor. Neden aldım, keşke indirimi bekleseydim diyor insan kendi kendine. Yurt dışında yılda 2 kez indirim yapılır. Kış sezon sonu indirimi ve yaz sezon sonu indirimi.
“İndirimlere karar verecek yetkili bir kuruluş olması gerekiyor. “
Bu konuda Hazır Giyimcilerin indirim günlerini belirleyecek bir dernek, organizasyon ya da bir federasyon olması gerekiyor. Bu federasyonun yılın hangi mevsiminde ve hangi günlerde indirim yapılacağına dair kurallar koyması gerekiyor. Örneğin; Ekim ayında bütün markalar %50 indirime girecek.
Vogue Fashion’s Night Out yapılmıştı mesela. Günü, tarihi belliydi ve indirim oranları daha önceden ilan edilmişti. Bu tarz organizasyonları günlere yayarak, alışveriş festivali şeklinde organizasyonlar yapmak gerekir bence. Ve kesinlikle bu festivaldeki indirimler gerçeği yansıtmalı, suni indirim yapılmamalı…
Belirli gün ve haftaları belirler gibi yılın alışveriş günlerini belirlek lazım o zaman.
Sizce İstanbul’un Londra, Paris, Milano ve New York şehirleri gibi moda başkenti olabilmesi için neler yapmak gerekir? 
İstanbul artık şehir değil, bir ülke. Bana göre bütün Dünya’da da en çok tercih edilen ve sevilen yer İstanbul. İstanbul’u insanlar fantastik bir şehir olarak görüyorlar. Benim için öyle. Boğazı, denizi, insanlar… Ama bunun modaya yansıması için insanların birazcık çaba sarfetmesi gerekiyor.
“Her ünlünün bir stil danışmanı olmalı”
Mesela? 
Burada tanınmış, ünlü insanlara çok iş düşüyor. Bu insanlar gözünde ve insanlara örnek oldukları için her ünlünün bir stil danışmanı olması gerekiyor. Vücut yapısına, kişiliğine, karakterine uygun renkler ve ölçülerde kıyafetleri giymesi gerekiyor. Halk bu insanları örnek aldığı için; ünlüler giyim stilleri ile halk için ideal bir örnek olmalılar.
İstanbul’un moda başkenti olabilmesi için öncelikle ünlü isimlerin giyim stillerini oluşturmaları gerekiyor… Her mağazanın da ayrıca bir stil  stil danışmanı olmalı giyim moda kültürü oluşabilsin…
Sizce stil danışmanı nasıl olunur? 
Bir mağazaya gidiyorsunuz ve kendiniz için bir şeyler bakıyorsunuz ama satış elemanı size yakışmayan bir kıyafeti satmak için elinden geleni yapıyor. Ancak mağazada bir stil danışmanı olursa;  bu sana gitmedi, sana yakışmadı, vücut hatlarını ortaya çıkarmadı,vücudunu kapattı, seni örttü diyecek ve sana bu yakıştı, bunu alman gerekiyor gibi doğru yönlendirmelerde bulunacaktır. Bu sayede insanlar içine sine sine o kıyafeti alabilir, kendine yakışanı giyebilir.
Şebnem Şahin tasarımı kıyafet giymenin maliyeti ne kadar?
Tasarım kıyafet giymenin maliyeti bilinçsiz giyinmekten aslından daha ucuza geliyor. Nitekim tasarım kıyafet denince fiyat yüksek algılanıyor. Kıyafetin fiyatını belirleyen kumaş, aksesuar ve kullanılan deri. Kullanılan malzemelere göre fiyat değişiyor. Kişiye özel, Houte Couture dediğimiz tasarımların fiyatı 1500 TL ile 15.000 TL arasında. Genellikle gelinler ve gece elbiseleri bu fiyat aralığında oluyor.
Genel olarak tasarım kıyafetlerin maliyeti ise 200 TL ile 15.000 TL arasında değişiyor.
Ucuz diye bir sürü şey satın alıyor insanlar. Bir de bakıyorsunuz ki giymediğiniz bir sürü şey var. Keşke eskilerde olduğu gibi herkesin kendisine özel bir terzisi olsaydı.
Kötü giyinmenin, moda kültürünün oturmamasının nedeni aslında bilinçsizce yapılan indirimler…
Hatırlar mısın bu konuda Yasemin Yalçın’ın bir skeci vardı: Ucuz diye gidip, tekerlek satın almıştı. Sonra o tekerleği eve getirip, üstüne cam koyarak sehpa yapmıştı kendisine. Skeçte olduğu gibi indirimlerde insanlar çılgınca alışveriş yapıyor ancak aldıkları ürünleri giyemiyorlar. Satın aldıkları giysileri de kendilerine yakıştıramıyorlar.
Röportaj: Nurhan Demirel